Ezan oldum dinmedim, bayrak oldum inmedim, şehit oldum ölmedim. Adım Müslüman soyadım Türk benim...
  • ULVİ HOCAM NURKUL HOCAM 3700 GÜN 10 YIL OLDU LÜTFEN GELİN SİZİ ÇOK ÖZLEDİK.. İlimyuvası Yönetim İletişim ilimyuvasi.com@gmail.com

Orucun mahiyeti bozan ve bozmayan haller

Orucun Mahiyeti
1- Oruç, ikinci fecirden başlayarak güneşin batışına kadar yemekten, içmekten ve cinsel ilişkiden nefsi kesmek, demektir.
Oruç kelimesinin Arabçası, siyam ve savm'dır ki, nefsi tutmak ve engellemek manasındadır. "Siyam" sözü, Savm'ın çoğulu olarak da kullanılır. Din deyiminde "Müftırat" (oruç bozucu) denilen şeylerden nefsi gerçekten veya hükmen yasaklamak bir imsak (oruç tutmak)'tır. Yanılarak ve unutarak bir şey yeyip içildiği takdirde hükmen imsak bulunmuş olacağından oruç bozulmuş olmaz. Bu konu ileride açıklanacaktır.
2- İmsak sözünün karşıtı İftar'dır. Şöyle ki: Hiç oruç tutmamak bir iftar olduğu gibi, güneşin batışından sonra orucu açmak da bir iftardır. Oruçlu iken orucu bozacak bir şeyin yapılması da bir iftardır. İftar eden kimseye "Muftır" denildiği gibi, orucu bozan şeylerden her birine de "Muftir" denilir. Bunun çoğulu "Muftırat"dır.
3- Ramazan-ı Şerif ayına Şehr-i Sıyam (oruç ayı) denir. Ramazan bayramına da, imsaka son verileceği için İd'-i Fıtır (İftar bayramı) denilir. Bayram anlamına gelen İd'ın çoğulu, A'yad'dır.
4- Ramazan orucu, Peygamberin hicretinden bir buçuk sene sonra Şaban ayının onuncu günü farz kılınmıştır. Bunun farziyeti kitab, sünnet ve icma ile sabittir. "Oruç size farz kılındı." (Bakara sûresi, âyet: 183) âyet-i kerîmesi bunu emretmektedir.
Bu çok mübarek ve pek feyizli ibadete gereği üzere devam edenlere müjdeler olsun!..
Orucun Nevileri
5- Oruçlar: Farz, vacib, nafile ve mekruh nevilerine ayrılır. Farz ve vacib oruçlar da belirli ve belirsiz kısımlara ayrılır. Şöyle ki: Ramazan ayı orucu belirli bir farzdır. Kazaya kalan ramazan ayına ait oruçlarla keffaret olarak tutulacak oruçlar da belirsiz birer farzdır. Bunlar, istenilen mubah günlerde tutulabilir.
Belli bir günde tutulması adanan bir oruç, belirli bir vacibdir. Herhangi bir gün, herhangi bir ay veya herhangi bir hafta gibi, belirlenmeyip tutulması adanan bir oruç da belirsiz bir vacibdir.
Adanan itikaf oruçları da birer belirli vacib demektir ki, itikaf zamanlarına mahsustur. Bu ileride açıklanacaktır.
6- Allah Teala'nın rızası için tutulacak nafile oruçlar da başlı başına bir nevi teşkil eder. Bunlar sünnet, müstahab, mendub diye isimlenirler. Aşura günü ile beraber ondan bir gün önce veya bir gün sonra tutulan oruçlar ve Eyyam-ı Biyz denilen her ayın on üçüncü, on dördüncü ve on beşinci günleri tutulan oruçlar gibi. Bunlar müstahabdır.
"Haram Aylar" denilen Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb aylarının perşembe, cuma ve cumartesi günlerinde ve Zilhiccenin başından dokuz günde tutulacak oruçlar da müstahabdır.
7- Ramazan bayramının birinci gününde, Kurban bayramının dört gününde tutulacak oruçlar tahrimen mekruhtur. Çünkü bu günler, Yüce Allah'ın kullarına olan birer ziyafet günüdür. Bu ziyafetten kaçınmak uygun olmaz. Bununla beraber bu, günlerde tutulan oruçlar yine oruçtur. Şu kadar var ki, bozulursa kazası gerekmez. Çünkü caiz görülmeyen şey benimsenmiştir. Diğer bir görüşe göre, kazası gerekir.
8- Nevruz denilen ilkbahar gününde ve "Mehrican" denilen son bahar gününde kasden tutulan oruçlar tenzihen mekruhtur. Çünkü bu günlere hürmet edilmiş gibi olur. Oysa ki bunlara hürmet haramdır. Eğer adet üzere tutulan bir oruç bu günlere rastlarsa, bunun keraheti olmaz.
9- Yalnız cuma veya yalnız cumartesi günü ve özellikle Muharremin "Aşure günü" denilen yalnız onuncu günü oruç tutmak da tenzihen mekruhtur.
10- Geceleyin orucu bozmayıp iki gün birbirine bitişik olarak oruç tutulması da mekruhtur. Buna "Savm-i Visal" denilir. Nafile oruçlarda iyi olan oruç tutma şekli, birgün oruç tutmak ve birgün de tutmamakdır. Bu şekilde tutulan oruca "Savm-i Davudi" denir. .
11- Hacılar için, güçsüzlük verecek olduğu takdirde, "terviye" ve "arefe" günlerinde oruç tutmak mekruhtur. Çünkü daha sonra yapacakları hac işlerini yerine getirmekten aciz kalabilirler.
12- Şek günü denilen günde Ramazan ayına veya bir vacibe niyet edilerek tutulan oruç da mekruhtur.
Şek günü, Şaban ayının otuzuncu günüdür. İsterse havada bir engel bulunmasın. Çünkü o gün, başka bir beldede hilalin görünmüş olması mümkündür. Bu, hilalin doğuşunun değişik yerlerde olabileceğine itibar edilmemesine göredir. Hilalin doğuşunun değişik yerlerde olabileceğini kabul edenlere göre, bir günün şek günü sayılabilmesi için hava bulutlu olmalıdır. Yahut gecenin otuzuncu gece olduğuna dair bir alamet bulunmalıdır. Misal: Hilalin görüldüğüne dair olan şehadet reddedilmiş olmalıdır.
13- Şek günü, ramazan ayına veya bir vacib oruca niyet edilerek oruç tutulsa, bakılır: Eğer ramazan olduğu anlaşılırsa, bu oruç ramazan orucundan sayılır. Ramazan olmadığı anlaşılırsa, ramazan orucuna niyet edilmiş olduğu takdirde nafile bir oruç olur, iftar edilirse, kazası gerekir. Fakat bir vacibe niyet edilmiş olduğu takdirde, o vacib oruç sahih olur.
Eğer o günün Şaban'dan mı, yoksa Ramazan'dan mı olduğu anlaşılmazsa, bir vacib için niyet edilmiş olan oruç, o vacib için sahih olmaz. Çünkü o günün Ramazan'dan olması ihtimali vardır.
14- Şek gününde nafile oruca niyet edilse, sahih olan görüşe göre, bunda bir sakınca yoktur. Ramazan olduğu anlaşılırsa, Ramazan orucu tutulmuş olur. Şaban olduğu bilinirse, bu oruç bir nafile olur. Bu durumda iftar edilse kazası gerekir, çünkü bunun tutulması benimsenmiştir.
15- Şek gününde: "Ramazan ise oruç tutmaya, değilse iftar etmeye" şeklinde niyet etmiş olan bir kimse, oruç tutmuş olmaz. Çünkü oruca niyet edilince kesinlik gerekir. Böyle tereddütle oruca niyet olamaz.
16- Şek günü, insanlara yaymamak suretiyle oruç tutmak, ilim sahibi kimseler için daha faziletlidir. Halk için tedbirli olmak daha faziletlidir. Onlar ihtiyatlı davranarak zeval vaktine kadar, orucu bozan şeylerden sakınırlar. Ramazan olmadığı anlaşılınca iftar ederler. Böylece ramazandan olmayan bir günü ramazandan saymış olmazlar.
Bu hususta bilgi sahibi sayılanlar, şek gününde oruca nasıl niyet edileceğini bilenler ve aynı zamanda o günün ramazan olduğuna dair kesin kanaat sahibi olmayanlardır. Bu şekilde niyet edilmesini bilmeyenlerde halk sınıfıdır. Bunlara,"havas" karşıtı olarak "avam" denilir.
17- Şaban ayında tamamen oruç tutan veya son üç gününde oruçlu bulunan kimse için de, şek günü oruç tutması daha faziletlidir.
18- Oruç tutup bununla beraber bir ibadet inancı ile hiç bir şey konuşmamak suretiyle "Sükut Orucu" tutmak mekruhtur. Fakat düşünmek için veya faydasız sözlerden kaçınmak için susmakta kerahet yoktur.
19- Bir kadın için, kocasının izni olmaksızın nafile oruç tutmak mekruhtur. Kocası bu orucu bozdurabilir. Kadın da sonradan kocası izin verince veya kadın yalnız kalınca, o bozmuş olduğu orucu kaza eder.
Bununla beraber bir erkek hasta olursa veya oruçlu bulunursa veya hac ve umre için ihramda ise, zevcesini nafile oruçtan men edemez. Çünkü bu durumlarda zevcesine yakınlık gösteremez.
20- Bir ücret karşılığında hizmet gören kimse, hizmet ve çalışmasına noksanlık verecekse, işverenin rızası olmadıkça nafile oruç tutamaz. Fakat böyle bir zarara sebebiyet vermeyince, işverenin izin vermesine bakmaksızın nafile oruç tutabilir.
21- Üzerinde Ramazan ayından kazaya kalmış oruç bulunan kimsenin, nafile oruç tutması mekruh değildir.
22- Oruç tutulması yasaklanan bayram günlerinde iftar edilmeksizin tam bir sene devamlı oruç tutulması mekruhtur. Buna, "Savm-i Dehr" denir. Bayram günleri iftar edildiği takdirde, böyle bir oruçta sakınca yoktur. Ancak bu oruç, oruç sahibini takatsiz düşürmemeli ve onu bir adet haline getirmemelidir. İbadet, adet dışında sadece Allah'ın rızası için yapılır.
23- Şevval ayında ayrı ayrı günlerde, haftada iki gün olmak üzere altı gün oruç müstahabdır. Bununla beraber arka arkaya altı gün oruç tutulmasında da, tercih edilen görüşe göre, bir sakınca yoktur. Bazı alimlere göre böyle arka arkaya tutulmasında kerahet vardır.
24- Şek gününde ihtiyaten oruç tutan kimse, unutarak bir şey yedikten sonra, o günün Ramazan olduğu anlaşılmakla oruca niyet etse, bu yeterli olmaz, o günü kaza etmesi gerekir. Ancak, o gün akşama kadar bir şey yeyip içmemesi lazım gelir. Diğer bir görüşe göre, bu halde niyet ederek tutacağı oruç, sahih olur. Çünkü niyetten önce olan unutma, niyetten sonraki unutma gibidir.
Oruçların Farz ve Vacip Olmasındaki Sebebler
25- Ramazan orucunun sebebi: Ramazan günlerinden herhangi birinin oruca başlamaya elverişli bir kısmına yetişmektir. Bu kısım, ikinci fecirden başlayarak "Dahvetü'l-Kübra" denilen ve gündüzün yarısı bulunan kaba kuşluk (İstiva= Güneşin tam tepeye gelmesi) zamanına kadar devam eder. İşte bu zamana yetişen veya bu müddet içinde oruca ehliyet kazanan her müslüman için o günün orucu farzdır.
Ramazan orucunun kazasına sebeb, yine evvelce ramazan ayına yetişmiş olmaktan başka bir şey değildir.
 
26- Keffaret olarak tutulan oruçların sebebleri, mahiyetlerine göre değişir. Şöyle ki: Ramazan ayına ait keffaretin sebebi, bu orucu bir isyan eseri olarak kasden bozmaktır.
Zihar kaffaretinin sebebi, helâl olan bir bedeni veya bir organı, haram olan bir bedene veya organa benzetmek ve sonra da cinsel ilişki kurmayı istemektir.
Yemin keffaretinin sebebi, yemin üzerinde durmayıp onu bozmaktır.
Adam öldürme keffaretinin sebebi, suçu olmayan bir insanı hata yolu ile ödürmektir. İleride bunlar açıklanacaktır.
27- Vacib oruçların sebebi, bunların adamak suretiyle kabullenilmiş olmasıdır. Bunların kazasının sebebi de, benimsenmiş olan bir ibadetin tamamlanması gereğidir.
28- Nafile oruçların tutulmalarını zorunlu kılacak dinde bir sebeb yoktur. Bunlar, yalnız sevab kazanmak için dileyenlerin tutucaklan oruçlardır. Ancak böyle bir oruç tutulmaya başlandıktan sonra bozulacak olursa, onun kazası gerekir. Bu kazanın sebebi de, böyle bir ibadete Hak rızası için başlanmış olmasıdır ki, bunu yarıda bırakmak caiz olmayacağından kaza şeklinde tamamlanması vacib olur.
Oruçlu için Müstahab Olan Şeyler
30- Oruç tutacak kimsenin sahur yemeği yemesi müstahabdır. Bunun vakti, gecenin sonudur. Alimlerden Ebu'l-Leys'e göre, gecenin son altıda biridir. Sahur yemeği, insana oruç için kuvvet verir. Sahurun geciktirilmesi müstahab ise de, ikinci fecrin doğup doğmadığından şübhe edilecek bir zamana kadar geciktirilmesi mekruhtur.
Sahur, seher vaktinde yenecek yemektir. Bu yemeği yemeğe "Sahur Yemek" denir. Seher de, ikinci fecirden biraz öncesine kadar olan vakittir.
31- İftarı acele yapmak, yani akşam namazından önce oruç açmak müstahabdır. Böylece oruç hali, namazda kalbin huzuruna engel olmaz. Fakat hava bulutlu olunca, iftar için acele edilmez, ezan okunmuş olsa bile... Minare gibi çok yüksekte bulunan kimse, güneşin batışını görmedikçe iftar edemez. Aşağıda bulunanların güneşin batması ile iftar etmeleri ona tesir etmez.
32- Akşamleyin iftar ederken şöyle dua (*) yapılması sünnettir:
Şöyle de dua (**) edilir:
33- Orucu hurma gibi tatlı bir şeyle açmak mendubdur.
34- Oruçlu kimsenin, yakınlarına ve fakirlere fazlaca yardımda bulunması müstahabdır.
35- Oruçlunun mümkün olduğu kadar gece ve gündüz Kur'an okumak, zikir yapmak, Peygamberimize Salat ve Selam getirmek ve ilimle uğraşmak suretiyle meşgul olması müstahabdır.
36- Oruçlunun boş ve yararsız sözlerden dilini tutması da müstahabdır. Gıybetten, söz taşımadan kaçınmak ise her zaman vacibdir. Ancak bu kaçınmanın gerekliliği Ramazanda daha çok kuvvet kazanır.
37- Oruçlu için İtikaf da müstahabdır. İleride anlatılacaktır.
38- Ramazan orucunu tutmaya engel olacak derecede bedene takatsizlik verici işlerde bulunmak caiz değildir. Öğleye kadar çalışıp sonra dinlenmelidir. Mümkün bazı işleri, ücret karşılığında başkasına gördürmelidir.
Sonuç olarak denir ki, kesin bir zaruret bulunmadıkça, insanın kendisini pek ağır işlerle yorarak oruç tutamaz hale getirmesi caiz görülemez.
(*) "Allahumme leke Sumtü ve bike amentü ve aleye tevekkeltü ve alâ rızkıke aftartü ve sevmelğedi min şehriramazane neveytü. Feğfir lî ma kaddemtü ve ma ahhertü."
Anlamı: "Allah'ım! Senin rızan için oruç tuttum, sana iman ettim, sana güvendim, senin rızkınla iftar ettim (orucumu açtım). Ramazan ayının yarinki gününü oruç tutmaya da niyet ettim. Artık benim geçmiş ve gelecek günahlarımı bağışla..."
(**) "Ya vasi'al-mağfireti, iğfir-lî ve livalideyye ve lil-müminine yevme yekumu'l-hisab..."
Anlamı: "Ey bağışlaması bol olan Rabbim! Beni, ana-babamı ve mü'minleri hesab gününde bağışla...
 
Orucu Bozan ve Bozmayan Şeyler
99- Kasden yeyip içmek ve oruca aykırı olan işleri yapmak orucu bozar. Bu işlerin bir kısmı yalnız kazayı ve bir kısmı da hem kaza, hem de keffareti gerektirir. Bunlar açıklanacaktır.
100- Unutarak bir şey yemek ve içmek veya cinsel ilişkide bulunmak orucu bozmaz. Bu hususta farz, vacib ve nafile oruçlar arasında bir fark yoktur. Çünkü unutma ve yanılma ile yapılan işler bağışlanmıştır.
(Malikîlere göre, bunların her biri ile farz olan oruç bozulur, kazası gerekir. Çünkü orucun rüknü olan imsak kaybolmuştur.)
101- Yanılarak yemek yiyen bir oruçluya raslanınca, bakılır: Eğer oruç tutmaya güçlü görülüyorsa, ona oruçlu olduğunu hatırlatmamak, tercih edilen görüşe göre, harama yakın mekruhtur. Fakat çok yaşlı ve zayıf kimse olunca, diğer ibadetleri sağlam yapabilmesi için, ona hatırlatılmaz. Uykuya dalmış bir kimseyi, vakti geçmeden namaz kılmak için uyandırmak da bir görevdir. Uyuyan özürlü sayılır; fakat uyandırmayan özürlü sayılmayacağı için günah işlemiş olur.
102- Uyku halinde bir şey yeyip içmek orucu bozar. Bu yanılma işi gibi sayılmaz.
103- Oruçlu olduğu halde yemek yiyen kimseye: "Sen oruçlusun" denildiği halde, hiç aldırış etmeyerek yemesine devam etse, sahih olan görüşe göre, orucu bozulur ve ona kaza gerekir.
104- Hata yolu ile yeyip içmek de orucu bozar. Bunun için, oruçlu olduğunu bildiği halde bir kimse, kasıd olmaksızın hata ile bir şey yeyip içse, abdest alırken boğazından aşağı su kaçsa veya ağzına yağmur ve kar daneleri düşüp midesine doğru gitse orucu bozulur ve üzerine kaza gerekir. Fakat oruçlu olduğu hatırında yoksa, bunlardan dolayı orucu bozulmaz.
105- Ağza su verip çalkaladıktan sonra ağızda kalan yaşlığın tükrükle beraber yutulması orucu bozmaz.
Yine insanın baş kısmından burnuna inen akıntıyı kasden içeri çekip yutması da orucu bozmaz.
106- Dişlerin arasından çıkan kan boğaza gidecek olsa, bakılır: Eğer az olur da içeriye geçmezse, orucu bozmaz. Çünkü adet gereği bundan korunmak mümkün değildir. Çok olmakla beraber çoğunluğu tükürük teşkil ediyorsa, hüküm yine böyledir. Fakat çoğunluğu kan olur ve tadı duyurulur bir halde veya kanla tükürük eşit bulunursa, yutulunca oruç bozulur. Çıkarılan diş için de bu haller geçerlidir.
107- Ağızdan dışarı çeneye doğru iplik halinde sarkan ve ağızdan kopup ayrılmayan ağız salyasını içeriye çekip yutmak da orucu bozmaz. Çünkü bu halde henüz ağızdan çıkmamış sayılır.
Bunun gibi, herhangi bir sebeble ağızdan çıkıp yine ağıza girerek boğaza giden bir su ile de oruç bozulmaz.
108- Kişinin konuşmakdan veya başka bir sebebden dolayı tükrükle ıslanmış dudaklarını emmesi, orucunu bozmaz. Çünkü bunda bir zaruret vardır.
109- Göz yaşı veya yüz teri ağıza girecek olsa, bakılır: Eğer bir ve iki damla gibi az bir şey ise, orucu bozmaz. Çünkü bundan kaçınmak mümkün değildir. Fakat tuzluluğu bütün ağız içinde duyulacak derecede fazla olup da oruç hatırda iken yutulacak olsa, orucu bozar.
110- Yenilmesi kasdedilmeyen ve kendisinden kaçınılması mümkün olmayan bir şeyin içeriye gitmesi orucu bozmaz. Onun için, ilaç olarak ağrıyan dişe konulan karanfilin tadı tükrükle boğaza kaçarsa, havada dağılan bir duman ve toz-topraktan, öğütülen veya tokmakla döğülen şeylerden kalkan toz, orucu bozmaz. Uçan bir sineğin boğaza kaçması da böyledir. Fakat dişe ilaç olarak konulan bir nesnenin mesela karanfilin yutulması orucu bozar.
Yine, oruçlu bulunduğunu hatırladığı halde, kokladığı bir "Buhurun = Kokunun" dumanı içine gitse veya bir sineği tutup yutsa, orucu bozulur. Böyle bozulan bir orucu kaza etmek gerekir.
111- Renk veren bir iplik parçasını defalarca ağıza alıp çıkarmak orucu bozmaz. Fakat oruçlu olduğunu hatırlayan kimse, ağzına aldığı herhangi bir renkteki ipliğin tükrüğünü yutacak olsa, orucu bozulur.
112- Dişlerin arasında kalmış olan bir yemek kırıntısı yutulsa, bakılır: Eğer az bir şey ise, orucu bozmaz: fakat çok olursa bozar. Nohut tanesinden küçük olan şey azdır, nohut danesi kadar olan şey de çoktur. Bu bir ölçüdür.
113- Dişlerin arasında kalan susam veya buğday danesi gibi pek az bir şeyi yutmak orucu bozmaz. Fakat böyle bir şey dışardan alınıp yutulsa, orucu bozar. Bu halde, tercih edilen görüşe göre, keffaret de gerekir. Ancak böyle pek az bir şey ağıza alınıp çiğnense oruca zarar vermez. Çünkü bu ağız içinde dağılır bir zerre haline gelir. Ancak bunun tadı boğaza giderse oruç bozulur.
Nohut büyüklüğünden az olup dişler arasında kalan bir şey, ağızdan çıkarılıp sonra yenirse orucu bozar. Ancak sahih olan görüşe göre keffaret gerekmez. Çünkü böyle bir şeyi yemek, olağan dışı bir iştir.
114- Bir kusuntu, kendiliğinden gelince bakılır: Eğer ağız dolusu olmayıp içeriye dönerse, ittifakla orucu bozmaz. Fakat içeriye döndürülürse, İmam Muhammed'e göre orucu bozar. Çünkü imsak kaybolmuştur, İmam Ebû Yusuf a göre bozmaz; çünkü bu az olduğu için abdesti bozmadığı gibi, orucu da bozmaz.
Fakat bu kusuntu ağız dolusu olup kendi başına içeriye dönecek olsa, İmam Ebû Yusuf'a göre orucu bozar. Çünkü bu, taharete engeldir, İmam Muhammed'e göre bozmaz; çünkü imsak kasden terkedilmiş değildir. Ancak böyle bir kusuntu kısmen veya tamamen sahibi tarafından geriye çevrilirse, ittifakla orucu bozar.
115- Bir kusuntu, sahibi tarafından kasden getirilince bakılır: Eğer ağız dolusu ise, ittifakla orucu bozar. Çünkü bu hal, hem taharete, hem de imsake engeldir. Bu halde, içeriye az çok bir şey dönüp gider. Bunun için orucun kazası gerekir. Fakat ağız dolusundan az olup da kendi başına geri dönerse, İmam Muhammed'e göre, orucu bozar. Çünkü bu imsake engeldir, İmam Ebû Yusuf'a göre bozmaz; çünkü az olduğundan taharete engel değildir.
Bu kusuntu, içeriye çevrildiği takdirde, hem İmam Muhammed, hem de İmam Ebû Yusuf'dan bir rivayete göre, orucu bozar, İmam Ebû Yusuf dan diğer bir rivayete göre ise, bozmaz.
116- Yalnız yapışmak, öpmek ve oynamakla oruç bozulmayacağı gibi, yalnız bakmak ve düşünmek sonucu olarak inzal olmakla da bozulmaz. Bunun için bir kimsenin zevcesini öpüp okşaması ile onun orucu bozulmaz.
Yine, zevcesinin veya başkasının yüzüne veya herhangi bir uzvuna tekrar suretinde olsa dahi, bakması ile ve bakışından veya bunları düşünüşünden dolayı şehvetle akıntı olması ile de orucu bozulmaz.
117- İki yoldan başka herhangi bir uzva yapılacak temas sonunda inzal olmazsa, oruç bozulmaz. Fakat inzal olunca oruç bozulur ve yalnız kaza gerekir. El ile meni getirmek veya hayvan ve ölüye temasla olan inzal da böyledir.
 
118- Zevcesinin sıcaklığını duymayacak şekilde elbisesi üstünden tutmakla inzal olsa orucu bozulmaz, sıcaklığını duymuşsa bozulur.
Yine, bir kadın kocasını, inzal oluncaya kadar tutsa, kocasının orucu bozulmaz. Fakat bu tutması, kocasının teklifi üzerine ise, bu durumda orucunun bozulup bozulmamasında ihtilaf vardır.
119- Bir erkek zevcesini veya bir kadın kocasını öpüp de erkekden meni, kadından bir yaşlık belirse, bunların orucu bozulmuş olur, bundan dolayı da kaza gerekir. Kadın bu öpme sonunda bir yaşlık değil de, bir lezzet duyacak olsa, İmam Ebû Yusufa göre orucu bozulur, İmam Muhammed'e göre bozulmaz. Okşamak, el tutuşmak, boyuna sarılmak da, öpme gibidir.
120- Oruçlu olan kimse, büyük abdest temizliği yaparken, içeriye su geçmemesi için nefes alıp vermemelidir. Bu temizlik üzerinde aşırı gidilir de, su hukne yerine kadar ulaşırsa, orucu bozar. Hukne (lâvman için kullanılan) bir ilaçtır. Bunu kullanmaya "İhtikan" denir. Hukne için kullanılan özel alete de "Mıhkane = Şırınga" denir. Bu şırınganın ucu, aşağıdan (makaddan) nereye kadar yetişirse, oraya varacak kadar yapılacak bir istinca orucu bozar. Böyle bir istinca da pek az yapılabilir. Zaten bunun yapılması sağlığa zararlıdır.
121- İhtikan (şırınga yapmak), buruna ilaç akıtmak, kulağa yağ damlatmak orucu bozar ve kazayı gerektirir. Fakat kulağa giren su, orucu bozmadığı gibi, kulağa dökülen su da, tercih edilen görüşe göre orucu bozmaz. Bunun gibi, üzerinde kulak kiri bulunan bir karıştırıcının kulağa birkaç defa sokulup çıkarılması ile de oruç bozulmaz. (İmam Şafiîye göre bozar.)
122- Erkeğin tenasül aletine damlatılan su veya yağ, mesaneye kadar gitse bile, İmamı Azam ile İmam Muhammed'e göre orucu bozmaz. Fakat mesaneye kadar gitmeyip de tenasül organı içinde kalırsa, ittifakla bozmaz.
123- Su veya yağ ile ıslanmış bir parmağın ön veya arka tarafa sokulması, oruç hatırlanması halinde olursa orucu bozar. Unutma halinde ise, bozmaz. Kuru bir parmağın sokulması, her iki halde de orucu bozmaz.
124- İnsanın derisinden içeriye sızan şeyler orucu bozmaz. Bunun için vücuda sürülen bir yağ veya yıkanılıp içeriye soğukluğu geçen bir su, orucu bozmaz.
Yine, göze dökülen bir ilaç orucu bozmaz, boğazda duyulsa bile... Göze sürülen bir sürme de böyledir, izi ve rengi tükürükte görülse de... Çünkü bunların öyle içeriye geçmesi derideki emişlerledir.
125- Oruçlunun kendi işi olarak ağzından başka, vücudunun herhangi bir kısmından içine tamamen sokulup kaybolan veya başkası tarafından sokulup vücuda yarar sağlayan herhangi bir şey orucu bozar. Bu hususta içeriye giden şeye bakılır, gittiği yola bakılmaz. Bundan dolayı bir kimsenin başkası tarafından herhangi bir uzvuna saplanıp vücutta kaybolan odun ve demir benzeri bir şey orucu bozar. Fakat böyle bir şeyin bir ucu dışarda kalmış olursa, orucu bozmaz. Bir parçası içeriye sokulmuş olan bir süngü veya bir odun parçası gibi...
Yine, iç boşluğa veya dimağa kadar uzayan derin bir yaraya konulan yaş bir ilaç, içeriye veya dimağa kadar geçince orucu bozar, kazayı gerektirir.
Bu mesele, İmam Serahsinin "Mebsut" adlı kitabındaki açıklamasına bakılırsa, İmamı Azam'a göredir. Bu esas üzerine denilir ki, Ramazanda gündüz vakti vücuda yapılan iğne de orucu bozar ve kazayı gerektirir. Çünkü bu, hem oruçlunun rızası ie yapılmakta, hem de vücudun yararına yapılmış bulunmakladır. İğne aracılığı ile vücudda bir yol açılıyor ve böylece ilaç tam vücudun içine akıtılmış oluyor. Artık bu şekilde ilacın içeriye girmesi, suyun deriden emilerek içeriye geçmesi gibi değildir. Bundan dolayı açık bir ihtiyaç veya zaruret bulunmayınca, iğneler iftardan sonra yapılmalıdır. İhtiyata uygun olan budur.
Hatta bir görüşe göre, başkası tarafından sokulup vücudun içinde kaybolan demir parçası gibi bir şey, vücudun yararına olmadığı halde, yine orucu bozar.
İki imama gelince, bunlara göre bir şey, tabiî yoldan içeriye gitmedikçe oruç bozulmaz. Çünkü oruç; "Yaratılışta bir yol ve kanal olan bir uzuvdan (organdan) bir şeyi içeriye sokmaktan kendini tutmaktır." Biz böyle bir imsak ile emrolunmuşuz. Bu hususta geçici olan yol ve kanallara itibar edilmez.
Bunun için dışardan bir yaraya konulan ilaç, boşluğa kadar gitse de, orucu bozmaz. Vücudun derisini yırtarak içeriye gidip kaybolan bir demir, bir kurşun parçası hakkında da hüküm böyledir. Buna göre iğne ile de orucun bozulmaması gerekir. Evvelce, fetvahane tarafından da bu yolda fetva verilmişti. Fakat daima ihtiyat yolunun gözetilmesi iyidir.
126- Baştaki veya karındaki bir yaraya konulup yaranın ıslaklığı ile dimağa veya boşluğa gitmeyen bir ilaçtan ittifakla oruç bozulmaz. Fakat böyle bir yaraya konulup dimağa veya ileriye gidip gilmediğinden şübhe edilen sıvı bir ilaç, İmamı Azam'a göre orucu bozar. Çünkü böyle bir ilaç adet bakımından içeriye geçer, iki imama göre, bununla oruç bozulmuş olmaz. Çünkü böyle şübhe ile oruç bozulamayacağı gibi, tabiî olmayan bir yoldan içeri giren bir ilaç ile de oruç bozulmaz.
 
Oruçlu İçin Mekruh Olan ve Olmayan Şeyler
88- Oruçlu olanın su ile ıslatılmış bir misvaki kullanması İmam Ebu Yusuf'a göre mekruhtur. Fakat diğer alimlere göre, sabahleyin yahut zevalden sonra yaş ve kuru misvak kullanmakta kerahet yoktur.
(İmam Şafiî'ye göre, zevalden sonra misvak kullanılması mekruhtur.)
89- Oruçlu kimsenin istincada (büyük abdest temizliğinde) ve abdest alırken ağzına, burnuna su verirken aşırı gitmesi, fazla su doldurup taşırması mekruhtur.
90- Oruçlunun bir özrü bulunmaksızın pişirilen yemeği yalnız ağzı ile tadması mekruhtur. Bir kocanın kötü huylu olması, karısı için bir özürdür, böyle bir kadın pişireceği yemeğin, yutmaksızın, tadına ve tuzuna bakabilir.
91- Oruçlu bir kimsenin satın alacağı bal ve yağ gibi şeylerin iyi olup olmadığını anlamak için yalnız ağzı ile onlardan tadmasında kerahet vardır. Bir görüşe göre, muhakkak satın alınması gerekiyorsa yahut aldanmaktan korkuluyorsa, boğaza kaçırmamak şartı ile tadına bakılmasında kerahet yoktur.
92- Oruçlu kimsenin, önceden çiğnenmiş beyaz ve parçalanmaz bir sakızı çiğnemesi mekruhtur. Fakat yeni bir sakızı çiğnemek caiz değildir. Erkekler oruçlu olmadıkları zamanlarda da sakız çiğnemeleri hoş değildir. Bir özür sebebiyle çiğneyeceklerse, gizlice çiğnemeleri güzel görülmüştür.
93- Oruçlunun kan aldırması, orucunu koruyamayacak şekilde zayıf düşmesinden korkulursa mekruhtur, değilse mekruh olmaz. Bununla beraber uygun düşen, bunu güneş batışından sonraya bırakmaktır.
94- Ramazanda harareti azaltıp serinlenmek için ağza ve buruna su almak ve soğuk su ile yıkanmak, İmamı Azam'a göre mekruhtur. Çünkü böyle bir hareket, ibadet için bir daralma göstermek demektir. Fakat İmam Ebû Yûsuf'a göre, bunda kerahet yoktur. Çünkü böyle yapmakla ibadete yardım edilmiş ve doğal olan sıkıntı giderilmiş olur. Fetva da buna göredir.
95- Kendine güvenemeyen bir oruçlunun zevcesini öpmesi ve okşaması mekruhtur.
96- Oruçlu kimsenin zevcesi ile çıplak olduktan halde boyun boyuna sarılmaları kendine güvensin veya güvenmesin, her halde mekruhtur. Bu harekete "Fahiş mübaşeret = Aşırı yaklaşma" denir. Zevcesinin dudaklarını emmesi de, her halde mekruhtur, buna da "Fahiş kuble = Aşırı öpüş" denir.
97- Oruçlu kimsenin cünüb olarak sabahlaması veya gündüzün uyuyup ihtilam olması orucuna zarar vermez. Fakat mümkün olduğu halde geceleyin yıkanmamak mekruh değildir, denemez.
98- Oruçlu kimsenin gül ve misk gibi kokuları koklaması da mekruh değildir. Sürme çekmesi, bıyık yağı kullanması da mekruh değildir.
Ancak erkeklerin süs maksadı ile sürme çekmeleri ve bıyıklarına yağ sürmeleri mekruhtur.
 
Kaza Edilmesi Gereken ve Gerekmeyen Oruçlar
127- Yolculuk veya hastalık özrü ile Ramazan orucunu tutmamış olan kimse, bunları kaza etmeye elverişli bir vakit bulamadan önce ölse, üzerine kaza gerekmediği gibi, fidye vermesi de lazım gelmez. Ancak oruçları için fidye verilmesini vasiyet etmiş olursa, malının üçte birinden bu vasiyetin yerine gelirilmesi gerekir.
Fidye, fakir bir kimseyi sabah ve akşam doyuracak olan bir günlük yiyecektir. Bu, bir fitre sadakasına eşittir.
128- Yolculuk veya hastalık sebebi ile Ramazan orucunu tutamamış olan kimse, bunun tamamını veya bir kısmını kaza edebilecek bir zaman bulmuş olduğu halde, bunları kaza etmeden ölürse, malı olduğu takdirde, kazaya kalan her gün için malının üçte birinden ödenmek üzere bir fidye ödenmesini vasiyet etmesi gerekir. Bu fidye fakirlere verilir. Bir özrü olmaksızın kasden Ramazan orucunu tutmayan kimse üzerine de, öldüğü zaman malının üçte birinden fidye verilmesini vasiyet etmelidir ki, bu vacibdir. Kaza edecek zaman bulamasa da hüküm aynıdır. Çünkü yapılması mümkün olan bir ibadeti terk etmiştir. Vasiyet etmediği takdirde, varislerin bu fidyeyi vermeleri üzerine vacib olmaz, isterlerse kendi mallarından bir bağış olarak verebilirler. Varisler ve varis olmayanlar, ölü adına orucu tutmak suretiyle kaza edemezler. Böyle beden ile yapılan ibadetlerde, başkasına vekalet edilemez. Ancak kendileri için tuttukları oruçların sevabını ölüye bağışlayabilirler.
(İmam Şafiîye göre, ölü vasiyet etsin veya etmesin, onun geriye bıraktığı malın tümünden kazaya kalmış oruçlarının fidyesi verilir. Böyle bir ölü adına da velisi oruç tutabilir.)
129- Tutulamayan oruçlardan dolayı fidye verilmesi, Ramazan orucu ile Ramazan ayından kazaya kalan oruçlara ve nezir oruçlarına mahsustur. Yemin ve adam öldürme keffaretleri için gereken oruçları tutmaktan aciz kalan kimsenin, daha hayatta iken fidye vermesi caiz değildir. Fakat bu oruçlar için vasiyet etmesi caizdir.
130- Bozulan herhangi bir nafile orucun kazası gerekir, ister bu orucu bozma, oruçlunun kendi isteği ile olsun, ister olmasın aynıdır. Bunun için nafile oruç tutmaya başlayan bir kadın, adet görecek olsa, sahih olan görüşe göre, bu orucu kaza etmesi gerekir. Çünkü başlanmış bir ibadeti yarıda bırakmamak ve yüklenilen bir din görevini yok etmemek vacibdir, gereklidir.
(Şafiîlere göre böyle bir oruçlu serbesttir, dilerse bu orucu kaza eder, dilerse etmez. Çünkü üzerine vacib olmayan bir ibadete başlamıştır. Yerine getirmediği fazladan bir ibadet için kendisine kaza gerekmez.)
131- Bir kimse, fecrin doğuşundan sonra kaza orucuna niyet etse, bu oruç kaza yerine geçmez, nafile bir oruç olur. Çünkü geceden niyet edilmesi gerekirdi. Bu orucu bozacak olsa, ayrıca kazası gerekir.
132- Ramazanın başından sonuna kadar baygın bir halde olan kimse, sonradan kendine gelince, üzerine kaza gerekmez. Bunda ittifak vardır. Çünkü bayılma hali bir hastalıktır. Fakat böyle bir halin bu kadar uzaması da çok az olur. Nadir olan şeylerdeki güçlük de izne sebeb olamaz.
133- Delirmiş olan bir adam, Ramazan içinde kendine gelip iyileşse, geçmiş günleri kaza eder. Fakat bir kimsenin delirmesi Ramazanın başından sonuna kadar veya son günün zevalinden sonraya kadar devam etse, sonradan iyileşmekle kendisine kaza gerekmez. Çünkü bunda güçlük vardır: Sahih olan da, budur. Yine böyle delirmiş olan kimse, Ramazan gecelerinden birinde iyileşip de, sonra fecirden itibaren yine delirse, üzerine kaza gerekmez.
Delirmiş olan kimsenin iyileşmesi, kendisindeki delirmenin tamamen ortadan kalkması ile olur.
(Malikîlere göre, delirme de bayılma gibidir. Onun için kazası gerekir.)
134- Orucu kazaya kalan kimse, bunu kaza etmeden ilerki Ramazana yetişince, gelen Ramazan orucunu, kaza orucundan önce tutar. Çünkü kaza için zaman geniştir ve elverişlidir.
(Şafîîlere göre, bir ramazana ait kaza orucunu, diğer Ramazan gelmeden önce tutmak gerekir. Önceki Ramazan orucu tutulmadan ikinci bir Ramazan gelince, hem kaza ve hem de her gün için bir fidye vermek gerekir. Çünkü kaza vaktinden çıkarılmıştır. Kazayı vaktinden sonraya bırakmak ise, yerine getirilmesi gereken bir ibadeti sonraya bırakmak gibidir. Hanefi mezhebinde, kaza için belli bir vakit gösterilmemiştir. Buna dair ayet-i kerime kazayı herhangi bir vakitle sınırlandırmış değildir.
135- Bir gayrimüslim Ramazan ayı içinde müslüman olduğu halde, geri kalan günleri oruç tutmayacak olsa, bakılır: Eğer küfür diyarında İslam'a girmişse ve Ramazan ayı çıkıncaya kadar orucun farz olduğunu öğrenmemişse, özürlü sayılır. İslama girdikten sonra geçirdiği günler için kaza etmesi gerekmez. Fakat İslam yurdunda ihtida (islam dinini kabul) etmişse, her halde kaza etmesi lazımdır. Çünkü İslam ilinde bu gibi cehalet özür sayılmaz.
136- Çocuklar için oruç tutmak, namaz gibidir. Bunun için on yaşında bulunan bir çocuğa oruç tutması emredilir. Tutmasa hafifçe dövülebilir. Bununla beraber tutmazsa, kaza etmesi gerekmez. Bir de çocuğun oruca gücü yetmelidir. Oruçtan zarar görecek olan çocuğa: "Oruç tut" diye emredilmez.
 
Keffareti Gerektirmeyen Oruçlar
137- Ramazan orucundan başka hiç bir orucun bozulmasından dolayı bir ceza ve geçmişteki kusuru düzeltme olarak iki ay oruç tutmak gerekmez. Çünkü Kur'an'ın açık beyanı, yalnız tutulan Ramazan orucunun bozulması üzerine keffareti gerekli kılmaktadır.
138- Ramazan orucunun bozulmasından dolayı keffaret gerekmesi için, hem şekil ve hem de mana bakımından iftar (orucu bozan bir şey) gerçekleşmelidir. Bu da, adet olarak gıdalanmak, tedavi olmak veya lezzetlenmek kasdi ile yenip içilen şeylerden birini kendi isteğiyle ve kasden yutmakla veya bir canlı kişiye kendi isteğiyle kasden iki yoldan biriyle cinsel ilişki kurmakla meydana gelir. Bunda inzal olması şart değildir.
Bunun için gıda sayılmayan, beden için elverişli olmayan, aslen murdar olup kendisinden tiksinilen bir şeyin rıza ile ve kasden yenip içilmesinden veya bir ilacın ağızdan başka bir yerden içeriye akıtılmasından dolayı keffaret gerekmez.
Yine, diri bir insana başka bir taraftan veya ölü insana normal yoldan, ölü veya diri bir hayvana herhangi bir taraftan isteyerek yapılan ve inzal bulunan temaslar da bu hükümdedir. Yalnız kazayı gerektirir. Dinde yasak ve haram olan işleri yapmak da ayrıca azaba sebeb olur.
(Şafîîlere göre, ölü veya hayvan hakkındaki cinsel ilişki keffareti gerektirir. Çünkü bu halde, oruca engel olan bir temas bulur.)
139- Keffaret, oruç tutmamanın değil, orucu bozmanın bir cezasıdır. Bunun için bir kimse, Ramazanda oruca asla niyet etmediği gibi, asla iftar da etmeyip imsak etmiş bulunsa (oruç tutsa), üzerine yalnız kaza lazım gelir.
Fakat İmam Züfer'e göre, oruç için mutlak surette imsak yeterlidir. Bunun için, niyet bulunmasa da, yalnız imsak yapılsa oruç tutulmuş olur. Artık ne kaza, ne de keffaret lazım gelir. Bu durumda kasden yapılacak bir iftar hem kazayı, hem de keffareti gerektirir.
Yine; Oruca asla niyet etmediği halde, gündüzün kasden iftar edilse, yalnız kaza gerekir. Böyle bir yersiz davranıştan dolayı, ayrıca sorumluluk doğar. Tevbe edip mağfiret dilemek gerekir. Fakat keffaret gerekmez.
Yine, geceleyin niyet edilmeyip sabahleyin zevalden önce (nehar-i şer'înin yarısından önce) oruca niyet edilip de, ondan sonra kasden iftar edilecek olsa, yine yalnız kaza gerekir, keffaret gerekmez. Bu İmamı Azam'a göredir, iki İmama göre (İmam Muhammed - İmam Ebû Yusuf), niyet bulunmaksızın imsak edilse (oruç tutulsa) veya zevaldan sonra iftar edilse, kaza lazım gelir, keffaret gerekmez. Fakat zevalden önce iftar edilse, hem kaza, hem de keffaret gerekir, çünkü zevalden önce oruca niyet edilmesi mümkündür.
(İmam Malik'e göre, bir özrü bulunmadığı halde iftar eden her mükellef üzerine keffaret gerekir. İmam Şafiî'ye göre, yalnız cinsel ilişkiden dolayı keffaret gerekir ve bu iş tekrarlandıkça, keffaret de tekrarlanır. Çünkü keffaretlerde ibadet manası daha yüksektir, ibadetlerde tedahül (birkaç keffaretin bir sayılması) mümkün değildir.
140- Ramazanda oruca niyet etmiş bir kimse için bilerek ve isteyerek yenilmesi ve içilmesi keffareti gerektiren şeylerden bir kısmı şunlardır:
Ekmek, yemek, yağ, peynir, buğday, kavrulmuş arpa, yağ ile yoğrulmuş darı otu, pişmiş veya çiğ et, su, kar, dolu, sebze suları, karpuz, kavun, yaş ve kuru meyveler, yaş olup temiz bulunan karpuz kabuğu, üzüm tanesi, taze küçük üzüm yaprağı, yenen diğer yapraklar, bitkiler, safran, misk, kafur, herhangi bir ilaç, yenmesi adet halinde olan çamur, kilermeni, gebenin canı isteyip yiyeceği çamur, bütün içkiler, tütün, nargile, enfiye, emilen bir şekerin boğaza giden tadı.
Bunlarda, yenip içilmek bakımından şeklen iftar bulunduğu gibi, bedenin yararına elverişli bulunmaları veya bunlarla lezzetlenilmesi bakımından da mana yönünden iftar vardır.
141- Kasden yutulacak bir taş, bir demir, bir kurşun, bir çekirdek, kuru kabuklu bir fındık veya badem, orucu bozar. Kazayı gerektirirse de, keffaret icab etmez. Çünkü bunlarda şeklen iftar varsa da, yenilmeleri adet edinilmediğinden mana bakımından iftar yoktur.
Yine, yutulan bir kağıt parçası, bir pamuk, adi çamur, bir toprak, kuru bir ot, bir saman parçası, yetişmemiş ayva, tanesi kuru veya yaş kabuklu ceviz tanesi, kabuklu yumurta kazayı gerektirirse de, keffareti gerektirmez. Çünkü adet bakımından bunlarla gıdalanılmaz ve bunlarda tedavi kasdedilmez. Kuru fıstık ise, içi olduğu halde çiğnenirse, keffareti gerektirir. Çiğnenmeden yutulursa, keffareti gerektirmez. Fıstığın başı yarılmış olsa da, hüküm yine aynıdır.
142- Kuru pirinç, kuru darı, mercimek, fiğ de keffareti gerektirmez. Çünkü bunlarla gıdalanmak adet değildir.
Buruna kaçan su veya akıtılan ilaç da böyledir. Çünkü bunlarda, rıza ile yutup iftar yapmak yoktur. Sadece bir yararlanma ise, yalnız kazayı gerektirir.
143- Başkasının tükrüğünü, başkasının ağzından çıkmış olan lokmayı, kendi ağzından çıkıp da biraz dışarda kalmış olan lokmayı alıp yutmak da yalnız kaza gerektirir, keffaret gerekmez. Çünkü insan yaratılışı bakımından bunlardan tiksinir. Geçerli sayılan rivayete göre, kan da böyledir. Fakat dostun tükrüğünü alıp yutmak, Ramazan orucu için keffareti gerektirir. Çünkü bununla lezzetlenir. Afyon gibi sarhoşluk veren kuru otlar da böyledir.
Sonuç: Keffaret, insanları bazı işlerden engellemek içindir. Bu engelleme, yenip içilmesi adet olan ve yaratılış gereği kendilerine meyil duyulan şeylere karşı uygulanır, insanlar yaratılışı gereği tiksineceği şeylerden zaten kaçınacakları için bunlardan dolayı zorlamaya gerek yoktur.
144- Yenilmesi adet halinde olan bir şeyi Ramazanda oruçlu iken unutarak ağzına alan kimse, oruçlu olduğunu hatırlayınca hemen onu ağzından çıkarıp atması gerekir. Fakat ağzındakini çıkarmayıp yutarsa, üzerine keffaret gerekir. Ancak ağzından çıkarır da onu soğuduktan sonra yutacak olursa, yalnız ona kaza gerekir. Çünkü böyle bir şeyi yutmak tiksinti veren bir şeydir.
145- Bir kimse, fecir doğduğu halde, henüz doğmamıştır zannı ile sahur yemeğini yese veya güneş batmamış olduğu halde, battı sanarak iftar etse, üzerine kaza gerekir, keffaret lazım gelmez. Çünkü kasden iftar etmiş değildir.
146- Bir kimse, Ramazanda zevcesine: "Bak, fecir doğmuş mu, doğmamış mı?" dedikten sonra, kadın bakıp henüz doğmadığını haber vermesi üzerine, o kimse oruca aykırı bir harekette bulunsa; fakat daha sonra fecrin doğmuş olduğu anlaşılsa, kendisine yalnız kaza gerekir, keffaret gerekmez. Fakat kadın fecrin doğmuş olduğunu bilerek böyle bir harekette bulunmuş ise, ona keffaret de lazım gelir.
147- İki kimse güneşin battığına, iki kimse de güneşin henüz batmamış olduğuna şahidlik ettiği halde iftar edilecek olsa ve sonradan güneşin batmamış olduğu anlaşılsa, bundan dolayı ittifakla yalnız kaza gerekir. Keffaret gerekmez.
 
148- İnsanların hukukunda iki kimsenin şahidliği isbata yeterli olduğu gibi, oruç hakkında da böyle şahidlik ettikleri halde, bir kimse yemek yeyip sonradan fecrin doğmuş olduğu anlaşılsa üzerine hem kaza, hem de keffaret gerekir. Bunda ittifak vardır. Bu konuda bir şeyin yokluğuna şehadet (fecrin doğmadığını söylemek) isbat hususundaki şehadete (fecrin doğmuş olmasına) karşı çıkamaz.
Fakat bu hadisede böyle şehadet edenler birer kimse olsa, yalnız kaza gerekir. Çünkü fecrin doğuşu hakkında bir kişinin şahidliği tam bir delil değildir.
149- Unutarak bir şey yiyen veya fecir doğmuşken, henüz doğmamıştır sanarak veya uyku halinde oruca aykırı bir harekette bulunan kimse, artık orucunun bozulduğunu zannederek tekrar kasıdlı olarak yese, üzerine keffaret gerekmez. Bu unutma ile orucunun bozulmayacağını bildiği halde iftar etse, İmamı Azam'a göre yine keffaret gerekmez. Sahih olan da budur. Çünkü bunda orucun bozulma şüphesi vardır.
150- Kendisine içten kusuntu gelen veya ağzına su verirken hata eseri boğazına su kaçan veya bir kadının güzelliğine bakan kimse, bununla orucun bozulduğunu sanarak Ramazanda kasden iftar edecek olsa, üzerine keffaret gerekmez. Fakat bununla orucun bozulmayacağını bildiği halde iftar etse, keffaret de gerekir. Çünkü burada şüpheye yer yoktur.
151- Bir kimse Ramazanda gündüzün misvak kullansa veya gıybet etse de bu yüzden orucun bozulduğunu sanarak iftar etmekle üzerine keffaret gerekmez. Fakat bununla orucun bozulmayacağını öğrenmiş ise, keffaret gerekir.
152- Ramazan günü ihtilam olan kimse, orucunu bozsa bakılır: Eğer bu ihtilamla orucunun bozulmuş olduğunu zannetmiş ise, üzerine keffaret gerekmez. Fakat bununla orucun bozulmayacağını biliyordu ise, keffaret gerekir.
153- Ramazan ayında oruçlu olduğunu unutarak cinsel ilişkide bulunan kimse, oruçlu olduğunu hatırlar hatırlamaz, kendini geri çekse, orucu bozulmuş olmaz. Sonradan inzal zarar vermez. Bu, bir ihtilam gibi olmuş olur. Fakat hiç hareket etmeksizin inzal oluncaya kadar duracak olsa, kendisine yalnız kaza gerekir. Fakat kendisini tahrik ettiği takdirde, keffaret gerekir. Çünkü bu durumda cinayet tamamlanmış olur. Kendini geri alıp tekrar münasebette bulunmak da, böyle keffareti gerektirir. Böyle bir ilişkinin ikinci fecir zamanına raslaması halinde de hüküm aynen geçerlidir.
154- Bir kadın oruca niyet ettikten sonra uyuduğu veya geçici olarak cinnet getirdiği halde, kocası onunla ilişki kursa, orucu bozulur, üzerine yalnız kaza gerekir, keffaret icab etmez.
155- Ramazan günü nefsini bir çocuğa veya bir mecnuna teslim edip cinsel ilişki kuran oruçlu bir kadın hakkında ittifakla keffaret gerekir.
156- Ramazan günü zor kullanmak suretiyle yapılan cinsel ilişkiden dolayı, bu işe zorlanan kimseye yalnız kaza gerekir, keffaret gerekmez.
Zor kullanmak, can almak, bir azayı (organı) kesmek veya bunlardan birine sebebiyet verecek şekilde dövmekle yapılan zorlamadır. Yalnız üzüntü ve acı verecek derecede olan dövmek veya yalnız hapsetmek suretiyle yapılan bir zorlamadan dolayı orucu bozmak keffareti düşürmez.
157- Bir yolcu zevaldan önce memleketine (ikamet vatanına) dönmekle bir şey yememiş olduğu halde oruca niyet edip ondan sonra kasden orucunu bozacak olsa, üzerine keffaret gerekmez.
Zevalden önce iyileşip kendine gelen bir mecnun niyet etmişken, sonra orucunu bozarsa, ona da keffaret gerekmez.
158- Orucunu bozan kimseye, o gün oruç tutmamasını mubah kılacak bir hal gelirse, ondan keffaret düşer.
Misal: Sağlıklı bir kimse, Ramazanda oruca niyet etmişken, gündüzün orucunu bozsa da aynı günde bayılsa veya bir kadın adet görmeğe başlasa yahut oruç tutamayacak bir halde hastalansa, üzerine yalnız kaza gerekir, keffaret gerekmez. Doğru olan görüş budur. Bunlar birer semavi özürdür.
Fakat böyle bir kimse, kendini yaralayıp da oruç tutamaz hale gelse, sahih olan görüşe göre, üzerinden keffaret düşmez. Çünkü bu duruma düşmeye kendisi sebeb olmuştur.
Yine, orucu açtıktan sonra isteyerek veya zorlanarak yolculuğa çıksa, yine keffaret düşmez. Çünkü yolculuk semavî bir özür değildir.
Sefere (yolculuğa) çıktıktan sonra orucu bozmak ise, yalnız kazayı gerektirir. Çünkü o gün aslen oruç tutmakla mükellef değildi.
159- Ramazanda oruçlu olarak yolculuğa başlamış bir kimse, unutmuş olduğu bir şeyi almak için evine dönüp de bir şey yedikten sonra tekrar yola çıksa, üzerine keffaret gerekir. Çünkü evine dönmekle yolculuktan çıkmış olduğundan yemek yediği sırada mukim sayılmıştır. Fakat beldenin evlerini geçtikten sonra bir şey yeyip de, ondan sonra evine dönüp yine bir şey yiyecek olsa, üzerine keffaret gerekmez. Böyle yedikten sonra yolculuktan tamamen vazgeçmiş olsa da yine keffaret gerekmez. Çünkü bu yemesi bir ruhsat (izin) haline rasgelmiştir.
(Zahirîye mezhebine göre, yolculuk halinde oruç tutmak nassa (Kur'anın hükmüne) aykırı olacağından aslen caiz değildir. Diğer mezheblere göre, yolcu serbesttir, dilerse orucunu tutar, dilerse tutmaz. Sonradan kaza eder. Öyle ki, kendisine zarar vermezse, orucunu tutması bizce daha iyidir.)

haydarı kerrar dan Alıntıdır
 
Üst Alt