Ezan oldum dinmedim, bayrak oldum inmedim, şehit oldum ölmedim. Adım Müslüman soyadım Türk benim...
  • ULVİ HOCAM NURKUL HOCAM 3700 GÜN 10 YIL OLDU LÜTFEN GELİN SİZİ ÇOK ÖZLEDİK.. İlimyuvası Yönetim İletişim ilimyuvasi.com@gmail.com

İlİm Ve İbadet Yeter Mİ?

hanne

Uzman Çavuş
Alim olsak, ilâhi hakikatleri bilsek, hayatımızı ibadet ve taatla geçirsek, başımızı secdeden kaldırmasak, yine de ilâhi rahmetten kovulmak, cehennemi haketmek mümkün mü? Nasıl mümkün olabilir diye soruyor insan. Oysa
Allahu Tealâ , “ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” diyerek Meleklerle konuşmaya başladı. Aralarında ateşten yaratılan Şeytan da var. Bilgisi geniş, ibadeti hadsiz hesapsız Ayrıca bizzat Cenab-ı Mevlâ tarafından üstün görevler verilmiş.
Yüce Mevlâ'nın hitabına şöyle karşılık verdiler:
-“Bizler hamd ederek Seni tesbih ve takdis edip dururken, yeryüzünde bozgunculuk çıkartacak, kan dökecek birisini mi halife kılıyorsun?”
Bunun üzerine Allahu Tealâ şöyle buyurdu:
-“Sizin bilemeyeceğiniz şeyleri ben biliyorum.” (Bakara, 30)
İblis'in kibiri
Cenab-ı Mevlâ, bundan sonra ilk insanın, Adem a.s.' ın vücudunu topraktan şekillendirdi ve cennete koydu. Henüz ona can vermemişti. Şeytan, topraktan yapılmış bu cansız bedeni gördükçe rahatsız oluyor, onun yeryüzüne halife yapılacağını bir türlü hazmedemiyordu. Halbuki Allahu Tealâ'nın bahşettiği ilim, nasip eylediği kulluk, itaat etmesini gerektiriyordu. Fakat hem itaat etmiyor, hem de gururunda ısrar ediyordu. Bunu da açığa vurmayıp içinde saklıyordu.
Sonra Allahu Tealâ Adem a.s.'a can verdi, varlıkların isimlerini öğretti. Sonra içlerinde Şeytan da aralarındayken meleklere bu varlıkları sordu. Şöyle cevap verdiler:
-“(Ey Rabbimiz!) Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz bilen ve hikmet sahibi olan yalnız Sensin.” (Bakara, 32)
Allah Tealâ , Adem a.s.'dan varlıkların isimlerini söylemesini istedi. Adem a.s.'da varlıkların isimlerini anlattı. Yüce Mevlâ şöyle buyurdu:
-“Ben size, göklerin ve yerin gaybını bildiğim gibi açığa vurduğunuzu da, gizlemiş olduklarınızı da bilirim dememiş miydim?” (Bakara, 33)
Her şeyi bilen Allah, Şeytanın içinden geçenleri de elbette biliyordu. Belki de ona inadından vazgeçmesi için fırsat veriyordu. Fakat Şeytan içindeki rahatsızlığı açığa vurmadı; Rabbinden bu hastalığını gidermesi için yardım istemedi.
Sonra Mevlâmız, meleklere Adem a.s.'a secde etmelerini emretti. Bütün Melekler secde etti. Şeytan ise secde etmedi. Nihayet bu son imtihanda gizlemeye çalıştığı kibri açığa çıkıyordu.
Allahu Tealâ, ona şöyle sordu:
-“Ey İblis! Sen ne diye secde edenlerle beraber olmadın?” (Hicr, 32) Şeytan cevap verdi:
-“Ben kuru bir çamurdan yarattığın insana secde edecek değilim. (Hicr, 33) “Ben ondan daha üstünüm. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan.” (A'raf, 12; Sâd, 76)
Bunun üzerine Allahu Tealâ, Şeytanı lânetledi ve rahmetinden kovdu:
-“Öyleyse in oradan! Orada kibirlenmen, büyüklük taslaman senin haddin değil. Git! Çünkü sen aşağılıklardansın!” (A'raf, 13)
Şeytanın işlemiş olduğu suçu ve bu suçun onu mahkum ettiği kötü sonucu da şöyle açıkladı:
-“O (emrimizden) yüz çevirdi ve kibirlendi, böylece kâfirlerden oldu.” (Bakara, 34)
İlâhi hikmet ve ibret
Şeytan, Allah Tealânın yaratıcılığını, ilâhlığını inkâr etmemişti. Sadece kibirlenip bir emrine itaat etmemişti. İlmi, ibadetleri, üstün görevleri onu kurtaramadı. Kibir bunların hepsini silip süpürdü. Sonunda Şeytan Allah'ın düşmanı, cehennemin yakıtı oldu.
Bu olay, ilk insan henüz yeryüzüne indirilmeden meydana geldi. Henüz insan sorumlu tutulmadan Dağların bile üstlenmekten kaçındığı ilâhi emanetin sorumluluğunu alan insanoğlunun daha yaratılışında bu olayın meydana gelmesi tesadüf olabilir mi? Kesinlikle değil. O'nun işinde tesadüf yoktur. Ancak hikmet ve ibret vardır.
Şöyle görmek gerekir: Bir şey oluyor, en yakın olan ebedi düşman oluyor. Topraktan henüz yaratılan ise en yakın olmaya aday Ama kibirlenmediği sürece
Yüce Mevlâ, Mukaddes Kitabımız'da bu olayı defalarca hatırlatıyor. İbret almamız, şöyle anlamamız için:
“Ey insan! Allah'a yakın olmak ne güzel! Ama onu korumak, kendi varlığını üstün görerek bu yakınlığı heba etmemek gerek. Bir düşün: Yer-gök kimin? Seni ayakta tutan kim? Güvendiğin ibadetlerini, kıldığın , yaptığın zikri, verdiğin zekâtı sana sevdiren, yaptıran kim?
O değil mi O Seni ve sana dair herşeyi yaratan Madem herşey O'na ait, büyüklük niye, insanlara tepeden bakmak niçin? Secdelere sürünen başın, gurur çatısında dolaşması reva mı? Hakiki büyük karşısında küçüklüğünü anlayıp Allah için yaş akıtan gözleri, gönülleri kanatacak süngü haline dönüştürmek yaraşır mı? Mevlâ'yı zikrederek arınan kalpleri kibirle kirletmek olur mu?”
Oluyor Maalesef oluyor. Şeytan, kovulmasına sebep olan kibir mikrobunu ona bulaştırıyor. Öyle bir mikrop ki ne taat bırakıyor ne amel. Efendimiz s.a.v.'in ifadesiyle “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremiyor.” (Müslim, Ebu Davud, Tirmizî)
İhlâs, tevazu ehli yapar
Şeytanın tuzaklarından sadece ve sadece ihlâslı kullar kurtulabiliyor. Çünkü Şeytan, Allahu Tealâ'dan kıyamete dek mühlet istediğinde şöyle demişti: ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini azdıracağım. Sadece ihlâslı kulların bunun dışında kalacak.”
Allahu Tealâ da şöyle buyurdu:
-“(İhlâslı) kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin yoktur. Ancak azgınlardan sana uyanlar hariç. Cehennem, onların hepsine vaadolunan yerdir.” (Hicr, 39-43)
İhlâslı kullar, yaptıklarını sadece Allah için yapanlardır. Riyadan-kibirden uzak, kalbi bulandıracak ne varsa hepsinden fersah fersah kaçanlardır. İbadetlerini Cenab -ı Mevlâ istediği için yapan, sadece O'nun hoşnutluğunu arayanlardır.
İhlâs, temiz kalplere bahşedilen öyle bir sırdır ki, az olan ibadetler onunla sınırsız hale gelir. Resul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz bunun için şöyle buyurmuştur:
-“Dininde ihlâslı ol, az amel sana yeter.” (Münavî, Feyzu'l-Kadir)
-“Amellerinizde her zaman ihlâsı gözetin. Allah, amelin sadece halis olanını kabul eder.” (Feyzu'l-Kadir)
Kibirden kurtulmak ve ihlâsı elde etmek, ebedi kurtuluşun reçetesi. Ve kibir, ilmi faydasızlaştıran, ibadet ve taatın insanı rabbine yakınlaştırıcılığını yok eden, aksine uzaklaştıran bir çirkinlik.
Mümine tevazu yaraşır. Herkese, herşeye. Boyun eğmiş olgun başaklar gibi
 
Üst Alt