dost-semihbaba4125
Asteğmen
İslamda Özel Hayata Saygı
Özel Hayatın Gizliliği
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın
Hucurat Sûresi, 49:12
AYETİN metninde “tecessüs” olarak geçen ifade, “araştırmak, yoklamak, dikkat ve çaba harcayarak bilgi edinmeye çalışmak” anl----- geliyor ki, “casus” sözcüğü de bu sözcükle aynı kökten gelir Kelimenin buradaki anlamı, başkasının gizli hallerini araştırmak; onun açıklanmasından hoşlanmayacağı şeyleri, kusur ve ayıplarını öğrenip ortaya çıkarmaya çalışmak demektir
Ayet, gayet kısa ve net bir ifadeyle bunu bize kesin şekilde yasaklıyor
Bu yasağı birtakım sınırlar içinde hapsetmiyor Birtakım istisnalar getirmiyor “Şu, şu, konuları araştırmayın” şeklinde seçici bir yasak da getirmiyor
Toptan bir ifadeyle, mü’minlere, birbirlerinin gizli hallerini araştırmayı yasaklıyor “Tecessüs etmeyin” diyor ve işi orada bitiriyor!
Bunda, mü’minin Allah katındaki değerini iki ayrı yönden ortaya koyan bir incelik vardır
Bir defa, bu yasak, hukuku korunmuş olan mü’minin açısından, son derece onurlandırıcı bir iltifat içeriyor Bu yasağa riayet edilen topluluk içindeki bir mü’minin rahatlığını düşünün:
Her türlü meraklı bakıştan uzak şekilde, alabildiğine bir özgürlük içinde, özel hayatına en küçük bir müdahale endişesi taşımadan yaşamak nasıl birşeydir!
Hangi eşyanın arkasından bir böcek, mikrofon, kamera gibi bir aygıtın çıkacağından kimsenin emin olmadığı bir dünyada böyle bir rahatlığı hayal etmek bize pek zor geliyor Ama Yüce Allah’ın bir mü’mine lâyık gördüğü hayat aynen bundan ibarettir
İkinci olarak, bu yasağa muhatap olan mü’min de yine bir iltifata mazhar olmuş demektir Çünkü bu yasakta, “Sen dedikodu ve tecessüs gibi aşağılık şeylerle ömrünü heba edecek birisi olamazsın” anlamı vardır
Evet, insanda bir merak duygusu bulunur Ve her duygu ve yetenek gibi, bu da bir hikmetle insana verilmiştir
Eğer insan, İlâhî hikmete uygun bir şekilde merakını yerli yerinde kullanacak olursa, o duygu bir anahtar olur, ona bütün ilimlerin kapılarını açar İnsan onunla göklerin ve yerin sırlarını çözer, kâinatı bir kitap gibi okumayı öğrenir
Yine merak duygusu sayesinde, insan, kendi istikbali hakkında endişeler taşır ve bu endişeler, onu, hayatına çeki düzen vermeye sevk eder Ebedî bir âlemde kendisini nasıl bir âkıbetin beklediğini merak etmeyen bir insan, bu dünya hayatına nasıl anlam kazandırabilir?
Merakını ona lâyık hedeflere yönelten ve yerli yerinde kullanan bir insan için, daha başka şeylerin zaten bir çekiciliği yoktur Hele başkalarının gizli hallerine dair bilgiler, onun merak listesinin en sonunda bile yer almaz Gelin, görün ki, mü’minlerin merakını bu doğal mecrâsından alıkoymak için insan ve cin şeytanlarının başvurmayacağı çare de yoktur Medyanın durumu bu gerçeğin en büyük şahididir
Gazete sayfalarını dolduran, televizyon ekranlarını işgal eden bağırtılarla dünyanın en önemli meselesiymiş gibi sunulan sözüm ona haberlerin ne kadarı bu âyetteki yasağın kapsama alanına giriyor, isterseniz bir hesaplayıverin!
Çıkacak sonuç, İslâm toplumları olarak, bu âyette ders verilen üstün ahlâk ile aramızdaki mesafeyi gösterecektir
İtiraf etmek hoş değil belki; fakat gerçek şu ki, merakımız, peşine düşmesi gereken hedeflerin çok uzaklarında dolaşıyor Mecrâsından sapmış, hedefini şaşırmış meraklar için ise, tecessüs ayıp olmaktan çıkıyor, bir hayat tarzına dönüşüyor Böyle bir hayat tarzının egemen olduğu toplumlarda ise, birbirinin gizli hallerini araştıran komşulardan tutun, yurttaşlarının özel hayatlarına müdahale eden devletlere, yahut birbirinin tüm gizliliklerini uydulardan gözleyen ülkelere kadar bütün yaşam alanları, bu düşük ahlâktan nasibini şu veya bu şekilde alıyor
Gerek şu âyetin açık ve kesin emrini, gerekse Allah Resulü (s.a.s.) ile Sahâbîlerin bu konudaki uygulamalarını önümüze koyduğumuzda ise, şu zamanın anlayışından 14 asır geride değil, belki binlerce sene ileride bir uygarlık seviyesiyle kendimizi karşı karşıya buluyoruz Ve öyle bir seviyede bir hayatın bu dünya üzerinde gerçekten yaşanmış olduğuna inanmak bize zor geliyor
Düşünün ki, Hz Peygamberin (s.a.s) “Şeytan senden korkar” hitabına mazhar olmuş bir Hz Ömer (r.a.) halifeliğinde bir adamı evi içinde içki içerken yakaladığı zaman, adam ona “Sen tecessüs ederek âyete aykırı hareket ettin” cevabını veriyor ve ondan sonra Hz Ömer (r.a) ’e, adamla helâlleşerek geri dönmek düşüyor Hz Peygamberin (s.a.s) terbiyesi altında yetişmiş ve tefsir ilminin bir temel direği olmuş İbni Mesud (r.a.) Hazretlerine de birisini getirip “İşte bu sakalından şarap damlayan adam” dedikleri zaman, o, durumu tahkik etmeye bile ihtiyaç duymadan, “Biz başkalarının kusurlarını araştırmaktan men edildik” cevabıyla meseleyi noktalıyor
Günümüzün egemen anlayışlarına ne kadar uzak düşerse düşsün, bir mü’min için örnek alınacak davranışlar, elbette ki bunlardan ibarettir Bir mü’min, herşeyden önce, bu konuda Rabbinin kendisine vermiş olduğu değeri düşünmelidir Bu öyle yüksek bir değerdir ki, onun herhangi bir şekilde ihlâli, Allah (c.c.) tarafından gelecek “misliyle ceza” sonucunu doğurmaktadır Peygamber Efendimiz, (s.a.s.) “Müslümanların gizli hallerini araştıran kimsenin ayıplarını Allah’ın ortaya çıkaracağını ve onu evinde bile rezil edeceğini” haber vermiştir(1)
Bu yasağın bir tarafında başkalarının gizliliklerini araştırmamak var ise, diğer tarafında da, bir mü’min olarak, kendi özel hayatımızın İlâhî güvence altına alınmış olması gibi bir lütuf vardır
(1) Ebû Dâvud, Edeb: 35
Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın
Hucurat Sûresi, 49:12
AYETİN metninde “tecessüs” olarak geçen ifade, “araştırmak, yoklamak, dikkat ve çaba harcayarak bilgi edinmeye çalışmak” anl----- geliyor ki, “casus” sözcüğü de bu sözcükle aynı kökten gelir Kelimenin buradaki anlamı, başkasının gizli hallerini araştırmak; onun açıklanmasından hoşlanmayacağı şeyleri, kusur ve ayıplarını öğrenip ortaya çıkarmaya çalışmak demektir
Ayet, gayet kısa ve net bir ifadeyle bunu bize kesin şekilde yasaklıyor
Bu yasağı birtakım sınırlar içinde hapsetmiyor Birtakım istisnalar getirmiyor “Şu, şu, konuları araştırmayın” şeklinde seçici bir yasak da getirmiyor
Toptan bir ifadeyle, mü’minlere, birbirlerinin gizli hallerini araştırmayı yasaklıyor “Tecessüs etmeyin” diyor ve işi orada bitiriyor!
Bunda, mü’minin Allah katındaki değerini iki ayrı yönden ortaya koyan bir incelik vardır
Bir defa, bu yasak, hukuku korunmuş olan mü’minin açısından, son derece onurlandırıcı bir iltifat içeriyor Bu yasağa riayet edilen topluluk içindeki bir mü’minin rahatlığını düşünün:
Her türlü meraklı bakıştan uzak şekilde, alabildiğine bir özgürlük içinde, özel hayatına en küçük bir müdahale endişesi taşımadan yaşamak nasıl birşeydir!
Hangi eşyanın arkasından bir böcek, mikrofon, kamera gibi bir aygıtın çıkacağından kimsenin emin olmadığı bir dünyada böyle bir rahatlığı hayal etmek bize pek zor geliyor Ama Yüce Allah’ın bir mü’mine lâyık gördüğü hayat aynen bundan ibarettir
İkinci olarak, bu yasağa muhatap olan mü’min de yine bir iltifata mazhar olmuş demektir Çünkü bu yasakta, “Sen dedikodu ve tecessüs gibi aşağılık şeylerle ömrünü heba edecek birisi olamazsın” anlamı vardır
Evet, insanda bir merak duygusu bulunur Ve her duygu ve yetenek gibi, bu da bir hikmetle insana verilmiştir
Eğer insan, İlâhî hikmete uygun bir şekilde merakını yerli yerinde kullanacak olursa, o duygu bir anahtar olur, ona bütün ilimlerin kapılarını açar İnsan onunla göklerin ve yerin sırlarını çözer, kâinatı bir kitap gibi okumayı öğrenir
Yine merak duygusu sayesinde, insan, kendi istikbali hakkında endişeler taşır ve bu endişeler, onu, hayatına çeki düzen vermeye sevk eder Ebedî bir âlemde kendisini nasıl bir âkıbetin beklediğini merak etmeyen bir insan, bu dünya hayatına nasıl anlam kazandırabilir?
Merakını ona lâyık hedeflere yönelten ve yerli yerinde kullanan bir insan için, daha başka şeylerin zaten bir çekiciliği yoktur Hele başkalarının gizli hallerine dair bilgiler, onun merak listesinin en sonunda bile yer almaz Gelin, görün ki, mü’minlerin merakını bu doğal mecrâsından alıkoymak için insan ve cin şeytanlarının başvurmayacağı çare de yoktur Medyanın durumu bu gerçeğin en büyük şahididir
Gazete sayfalarını dolduran, televizyon ekranlarını işgal eden bağırtılarla dünyanın en önemli meselesiymiş gibi sunulan sözüm ona haberlerin ne kadarı bu âyetteki yasağın kapsama alanına giriyor, isterseniz bir hesaplayıverin!
Çıkacak sonuç, İslâm toplumları olarak, bu âyette ders verilen üstün ahlâk ile aramızdaki mesafeyi gösterecektir
İtiraf etmek hoş değil belki; fakat gerçek şu ki, merakımız, peşine düşmesi gereken hedeflerin çok uzaklarında dolaşıyor Mecrâsından sapmış, hedefini şaşırmış meraklar için ise, tecessüs ayıp olmaktan çıkıyor, bir hayat tarzına dönüşüyor Böyle bir hayat tarzının egemen olduğu toplumlarda ise, birbirinin gizli hallerini araştıran komşulardan tutun, yurttaşlarının özel hayatlarına müdahale eden devletlere, yahut birbirinin tüm gizliliklerini uydulardan gözleyen ülkelere kadar bütün yaşam alanları, bu düşük ahlâktan nasibini şu veya bu şekilde alıyor
Gerek şu âyetin açık ve kesin emrini, gerekse Allah Resulü (s.a.s.) ile Sahâbîlerin bu konudaki uygulamalarını önümüze koyduğumuzda ise, şu zamanın anlayışından 14 asır geride değil, belki binlerce sene ileride bir uygarlık seviyesiyle kendimizi karşı karşıya buluyoruz Ve öyle bir seviyede bir hayatın bu dünya üzerinde gerçekten yaşanmış olduğuna inanmak bize zor geliyor
Düşünün ki, Hz Peygamberin (s.a.s) “Şeytan senden korkar” hitabına mazhar olmuş bir Hz Ömer (r.a.) halifeliğinde bir adamı evi içinde içki içerken yakaladığı zaman, adam ona “Sen tecessüs ederek âyete aykırı hareket ettin” cevabını veriyor ve ondan sonra Hz Ömer (r.a) ’e, adamla helâlleşerek geri dönmek düşüyor Hz Peygamberin (s.a.s) terbiyesi altında yetişmiş ve tefsir ilminin bir temel direği olmuş İbni Mesud (r.a.) Hazretlerine de birisini getirip “İşte bu sakalından şarap damlayan adam” dedikleri zaman, o, durumu tahkik etmeye bile ihtiyaç duymadan, “Biz başkalarının kusurlarını araştırmaktan men edildik” cevabıyla meseleyi noktalıyor
Günümüzün egemen anlayışlarına ne kadar uzak düşerse düşsün, bir mü’min için örnek alınacak davranışlar, elbette ki bunlardan ibarettir Bir mü’min, herşeyden önce, bu konuda Rabbinin kendisine vermiş olduğu değeri düşünmelidir Bu öyle yüksek bir değerdir ki, onun herhangi bir şekilde ihlâli, Allah (c.c.) tarafından gelecek “misliyle ceza” sonucunu doğurmaktadır Peygamber Efendimiz, (s.a.s.) “Müslümanların gizli hallerini araştıran kimsenin ayıplarını Allah’ın ortaya çıkaracağını ve onu evinde bile rezil edeceğini” haber vermiştir(1)
Bu yasağın bir tarafında başkalarının gizliliklerini araştırmamak var ise, diğer tarafında da, bir mü’min olarak, kendi özel hayatımızın İlâhî güvence altına alınmış olması gibi bir lütuf vardır
(1) Ebû Dâvud, Edeb: 35
Son düzenleme: