MUHAMMED MA'SÛM FÂRÛKÎ;
Evliyânın meşhûrlarından, büyük İslâm âlimi. Hicrî ikinci bin yılının müceddidi
İmâm-ıRabbânî hazretlerinin üçüncü oğludur. İnsanları Hakk'a dâvet eden, doğru yolu
göstererek saâdete kavuşturan ve kendilerine; "Silsile-i aliyye" denilen büyük âlim ve
velîlerin yirmi dördüncüsüdür. Mecdüddîn ve Urvet-ül-vüskâ lakablarıdır. Urvet-ül-vüskâ;
sağlam ip, kendisine uyulan büyük âlim demektir. 1599 (H. 1007) senesinde Hindistan'ın
Serhend şehrine iki mil uzakta bulunan Mülk-i Haydar mevkıinde doğdu.
Muhammed Ma'sûm hazretleri doğduğu zaman babası; "MuhammedMa'sûm'un dünyâya
gelişi, bizim için çok bereketli ve pek mübârek oldu. Onun doğmasından bir kaç ay sonra
yüksek hocamın (MuhammedBâkî-billah'ın) huzûruna kavuştum, ona talebe oldum.
Gördüklerimi orada gördüm." buyurmuştur. Daha üç yaşında iken, tevhîd kelimesini söylerdi.
Kur'ân-ı kerîmi kısa sürede ezberledi. İlim tahsîl ettiği sırada, on bir yaşında iken, zikr ve
murâkabe yolunu babasından aldı. İmâm-ıRabbânî hazretleri onun hakkında;
"MuhammedMa'sûm'un günden güne ân-be-ân bizim nisbetimizi elde etme hâli; dedesinin
yazdığı Vikâye kitabını, o yazdıkça arkasından ezberleyen Şerh-i Mevâkıf sâhibinin hâline
benzer." buyurdu. Babası İmâm-ı Rabbânî hazretleri yine onun için; "Bu oğlum, sâbikûndan
(bu ümmetin büyüklerinden) dir." buyurdu.
O daha küçük iken, babası onda tam bir olgunluk ve irşâd eserleri gördü. İstidâdının
yüksekliğini anlayınca teveccüh ve nazarları ile ona yönelip, istidâdının altında gizli
kemâlâtın açığa çıkmasını bekledi. Buyurdu ki: "Hâl, ilimden sonra olduğu için, ilim
okumaktan başka çâre yoktur." Bu sebeple oğluna aklî ve naklî ilimleri okutmağa başladı. En
zor ve en derin kitapları satır satır, yaprak yaprak okumasını emretti. Böylece Muhammed
Ma'sûm hazretleri, ilim tahsîline başladı. İmâm-ı Rabbânî hazretleri ona; "İlim tahsîlini çabuk
bitir ki, seninle büyük işlerimiz vardır." buyururdu. Daha on dört yaşında iken babasına;
"Ben kendimde öyle bir nûr görüyorum ki, bütün âlem güneş gibi ondan aydınlanmaktadır.
Eğer o nûr sönerse dünyâ karanlık, zulmetli olur." diye arzedince, babası; "Sen zamânının
kutbu olursun." buyurarak müjde verdi. Nitekim daha sonra bunu kendisi şöyle belirtmiştir:
"Allahü teâlâya hamdü senâlar olsun. Vâd edilen ele geçti. Babamın müjdelediklerine
kavuştum."
Muhammed Ma'sûm, ilminin çoğunu babasının huzûrunda öğrendi. Bu tahsîli sırasında
İmâm-ı Rabbânî hazretleri bir mektubunda onun hakkında şöyle yazmıştır: "Bu günlerde
oğlum Muhammed Ma'sûm, Şerh-i Mevâkıf'ı bitirdi. Bu aradaYunan felsefecilerinin kusur
ve hatâlarını iyi anladı. Nice faydalara kavuştu. Allahü teâlâya bu ihsânından dolayı hamd ve
senâlar olsun." İlminin bir kısmını da büyük ağabeyi Muhammed Sâdık'tan ve babasının
halîfelerinden olan büyük âlim MuhammedTâhir-i Lâhorî'den öğrendi. Ayrıca başka
âlimlerden de ilim öğrendi. Hadîs ilminde babasından icâzet, diploma aldı.
On altı yaşında iken, bütün ilimlerin tahsîlini bitirdi. Bundan sonra tamâmen tasavvufa
yönelip, babasının feyzlerine, üstün makamlara, büyük derecelere ve yüksek kemâlâta
kavuştu. Kendinden önce yaşayan büyük velîlerin bir ömür harcayarak elde ettiklerini, o daha
çocukluğunda elde etti. Bu durumu kendisi şöyle ifâde etmiştir: "Bu fakîr, (yâni Muhammed
Ma'sûm) o esrar denizlerinin dalgıcı oldum. O yüksek efendim (İmâm-ı Rabbânî), dâimâ bu
fakîrin hâlini kontrol ve teftiş ederdi. İlerlememi yakından incelerdi. Çok teveccüh
buyururdu. Gizli hakîkatleri beyân eyledikleri zaman bu fakîrden başkası, şerefli
huzurlarında yoktu. Kavuştuğum şeyleri sorduktan sonra çok iltifât eylediler. Yüksek hâllere
kavuştuğumun müjdesini verdiler. Allahü teâlâya bunun ve verdiği nîmetler için hamd ü
senâlar olsun."
Muhammed Ma'sûm, mübârek babasının feyzleri ve teveccühleriyle çok çabuk kemâl
derecelerine ulaştı. Kavuşma yolu pek kısa oldu. Bir ömür boyunca elde edilenler, günler ve
aylara sığdırıldı. Öyle yetişti ve yükseldi ki, onun bereketi ve feyzleri bütün âleme yayıldı.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri ömrünün son günlerinde onu husûsî odasına çağırıp buyurdu ki:
Evliyânın meşhûrlarından, büyük İslâm âlimi. Hicrî ikinci bin yılının müceddidi
İmâm-ıRabbânî hazretlerinin üçüncü oğludur. İnsanları Hakk'a dâvet eden, doğru yolu
göstererek saâdete kavuşturan ve kendilerine; "Silsile-i aliyye" denilen büyük âlim ve
velîlerin yirmi dördüncüsüdür. Mecdüddîn ve Urvet-ül-vüskâ lakablarıdır. Urvet-ül-vüskâ;
sağlam ip, kendisine uyulan büyük âlim demektir. 1599 (H. 1007) senesinde Hindistan'ın
Serhend şehrine iki mil uzakta bulunan Mülk-i Haydar mevkıinde doğdu.
Muhammed Ma'sûm hazretleri doğduğu zaman babası; "MuhammedMa'sûm'un dünyâya
gelişi, bizim için çok bereketli ve pek mübârek oldu. Onun doğmasından bir kaç ay sonra
yüksek hocamın (MuhammedBâkî-billah'ın) huzûruna kavuştum, ona talebe oldum.
Gördüklerimi orada gördüm." buyurmuştur. Daha üç yaşında iken, tevhîd kelimesini söylerdi.
Kur'ân-ı kerîmi kısa sürede ezberledi. İlim tahsîl ettiği sırada, on bir yaşında iken, zikr ve
murâkabe yolunu babasından aldı. İmâm-ıRabbânî hazretleri onun hakkında;
"MuhammedMa'sûm'un günden güne ân-be-ân bizim nisbetimizi elde etme hâli; dedesinin
yazdığı Vikâye kitabını, o yazdıkça arkasından ezberleyen Şerh-i Mevâkıf sâhibinin hâline
benzer." buyurdu. Babası İmâm-ı Rabbânî hazretleri yine onun için; "Bu oğlum, sâbikûndan
(bu ümmetin büyüklerinden) dir." buyurdu.
O daha küçük iken, babası onda tam bir olgunluk ve irşâd eserleri gördü. İstidâdının
yüksekliğini anlayınca teveccüh ve nazarları ile ona yönelip, istidâdının altında gizli
kemâlâtın açığa çıkmasını bekledi. Buyurdu ki: "Hâl, ilimden sonra olduğu için, ilim
okumaktan başka çâre yoktur." Bu sebeple oğluna aklî ve naklî ilimleri okutmağa başladı. En
zor ve en derin kitapları satır satır, yaprak yaprak okumasını emretti. Böylece Muhammed
Ma'sûm hazretleri, ilim tahsîline başladı. İmâm-ı Rabbânî hazretleri ona; "İlim tahsîlini çabuk
bitir ki, seninle büyük işlerimiz vardır." buyururdu. Daha on dört yaşında iken babasına;
"Ben kendimde öyle bir nûr görüyorum ki, bütün âlem güneş gibi ondan aydınlanmaktadır.
Eğer o nûr sönerse dünyâ karanlık, zulmetli olur." diye arzedince, babası; "Sen zamânının
kutbu olursun." buyurarak müjde verdi. Nitekim daha sonra bunu kendisi şöyle belirtmiştir:
"Allahü teâlâya hamdü senâlar olsun. Vâd edilen ele geçti. Babamın müjdelediklerine
kavuştum."
Muhammed Ma'sûm, ilminin çoğunu babasının huzûrunda öğrendi. Bu tahsîli sırasında
İmâm-ı Rabbânî hazretleri bir mektubunda onun hakkında şöyle yazmıştır: "Bu günlerde
oğlum Muhammed Ma'sûm, Şerh-i Mevâkıf'ı bitirdi. Bu aradaYunan felsefecilerinin kusur
ve hatâlarını iyi anladı. Nice faydalara kavuştu. Allahü teâlâya bu ihsânından dolayı hamd ve
senâlar olsun." İlminin bir kısmını da büyük ağabeyi Muhammed Sâdık'tan ve babasının
halîfelerinden olan büyük âlim MuhammedTâhir-i Lâhorî'den öğrendi. Ayrıca başka
âlimlerden de ilim öğrendi. Hadîs ilminde babasından icâzet, diploma aldı.
On altı yaşında iken, bütün ilimlerin tahsîlini bitirdi. Bundan sonra tamâmen tasavvufa
yönelip, babasının feyzlerine, üstün makamlara, büyük derecelere ve yüksek kemâlâta
kavuştu. Kendinden önce yaşayan büyük velîlerin bir ömür harcayarak elde ettiklerini, o daha
çocukluğunda elde etti. Bu durumu kendisi şöyle ifâde etmiştir: "Bu fakîr, (yâni Muhammed
Ma'sûm) o esrar denizlerinin dalgıcı oldum. O yüksek efendim (İmâm-ı Rabbânî), dâimâ bu
fakîrin hâlini kontrol ve teftiş ederdi. İlerlememi yakından incelerdi. Çok teveccüh
buyururdu. Gizli hakîkatleri beyân eyledikleri zaman bu fakîrden başkası, şerefli
huzurlarında yoktu. Kavuştuğum şeyleri sorduktan sonra çok iltifât eylediler. Yüksek hâllere
kavuştuğumun müjdesini verdiler. Allahü teâlâya bunun ve verdiği nîmetler için hamd ü
senâlar olsun."
Muhammed Ma'sûm, mübârek babasının feyzleri ve teveccühleriyle çok çabuk kemâl
derecelerine ulaştı. Kavuşma yolu pek kısa oldu. Bir ömür boyunca elde edilenler, günler ve
aylara sığdırıldı. Öyle yetişti ve yükseldi ki, onun bereketi ve feyzleri bütün âleme yayıldı.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri ömrünün son günlerinde onu husûsî odasına çağırıp buyurdu ki: