Ezan oldum dinmedim, bayrak oldum inmedim, şehit oldum ölmedim. Adım Müslüman soyadım Türk benim...
  • ULVİ HOCAM NURKUL HOCAM 3700 GÜN 10 YIL OLDU LÜTFEN GELİN SİZİ ÇOK ÖZLEDİK.. İlimyuvası Yönetim İletişim ilimyuvasi.com@gmail.com

Ulvi Hocamin Yazdigi Nefsine Yenik Düsüp imanini kaybeden Alim

islam73

Uzman Onbaşı
Güneş batma esnasında Hz. Yuşa'nın fethini sağlamak için hapsedilmiş bekletilmiş Allah tarafından güneşin batması geciktirilmiştir.
Hadis-i Şerif:
"Muhakkak, güneş hiçbir beşer için hapsedilmedi. Ancak Beyti Makdis'in (Kudüs) fethinde Yûşa (A.S.) için durduruldu." (Ahmed Bin Hanbel.Müsned)

Yuşa Aleyhisselam, Belka şehrine yaklaştıkça, hükümdar Balâk ve askeri erkânın uykuları kaçıyordu. Savaş ile Yuşa Aleyhisselam’a karşı koyamayacağını anlayan Balâk, tedbirler düşündü.
Vezirleri ve askeri erkanı topladı. Yuşa Aleyhisselam’a karşı nasıl koyabileceklerini ve memleketlerini nasıl savunabileceklerini danıştı.
Baş veziri:
-Üzerimize gelene silah ile karşı koyamayız.
-Elimiz kolumuz bağlı mı kalacağız?
-Hayır!
-Tedbir nedir?
-Biz de memleketimizde bulunan “Belâm bin Bâurâ’ya” (İsm-i Âzam duasını bilir, bunun ve bunun gibi önceleri Müslüman olup da hayır işleyip sonra küfre düşenlerin sevap ve iyiliklerinin Ashab-ı Kehf’in köpeği kıtmire verileceği rivayet olunur.)başvurup bilgisini kullanmasını ve zaferimiz için bir şeyler yapmasını kendisinden rica etmeliyiz.
Bir başka vezir:
-Ya yapmazsa?
-Niçin bizden taraf olmasın?
-Biliyorsun ki Bel’am da onlar gibi tek İlah’a ininmakta ve bizim putlaramızı reddetmektedir.
Balak söze girdi:
-Zorlarız.
Bir başka vezir:
-Gerekirse öldürürüz. Dedi.
Kral Balak yine söze girdi.
-Önce tatlılıkla anlatalım. Öldürme işi en sona kalsın.
Balak, halkla ilişkileri iyi olan başvezirine döndü:
-Bu görevi sana veriyorum. Bel’am bin Baura ile senin aranın iyi olduğunu biliyorum. Kendisine git. Kıymetli hediyyeler götür. İşi hallet dedi.

Bel’âm bin Bâurâ

O devirde Şam civarında yaşayan Bel’âm bin Bâurâ adında büyük bir bilgin vardı.
Bel’âm bin Bâurâ, dönemin büyük âlim ve velilerindendi.
Tam 400 (dörtyüz) yıl gece gündüz Cenab-ı Allah’a ibadet etti.

Duası makbuldü.
Talebe okutuyordu.
Kitaplar yazıyordu.
Yazdığı kitaplar bir araya getirildiği zaman büyük bir kütüphane meydana geliyordu.

Cenab-ı Allah’ın varlığı ve birliği hakkında tam 700 (yediyüz) tane kitap yazmıştı.
İnsanları irşad ile meşgüldü.
Bazen talebeleri ile birlikte havada uçuyordu.
İsm-i Azam duasını biliyordu.
Duası red olunmazdı.
İnsanlar bu büyük âlim, velî ve mürşîde rağbet ediyor ve bir müşkilleri olduğu zaman ona baş vuruyorlardı.
Yuşa Aleyhisselam, Şam tarafında bulunan Belka şehrinde oturan “Kavmi Cebbarin” denilen azgın ve zalim kavim ile harbetmekle emir olundu.
İnsanlara zarar veren, haksızlık yapan, hayvanları telef eden ve tabiatı tahrip edip, yeryüzünde Cenab-ı Allah tarafından kurulmuş olan güzel dengeyi bozmaya çalışan bu zalim insanların üzerine Yuşa Aleyhisselam, Cenab-ı Allah’ın emri ile yürüdü.

Bel’âm bin Bâurâ’ya Müracaat Etmeleri

Yuşa Aleyhisselam’ın kendilerine doğru geldiğini işiten bu azgın milletin acımasız temsilcilerin soluklarını Belâm bin Bâurâ’nın yanında aldılar. Münasip bir dil ile:
-Efendimiz. Hz. Musa’nın halifesi Yuşa Aleyhisselam bu tarafa geliyor dediler.
Belâm bin Bâurâ sevinçle cevap verdi:
-İyi!
-Efendim. İyilik bunun neresinde?
-Bunun her tarafı iyilik. Allah’a şükür etmemiz gerekir... Cenab-ı Allah’ın Peygamberi memleketimizi şereflendiriyor. Bundan daha büyük iyilik olur mu?
Adamlar doğruluktan yana gözükerek:
-Hz. Musa’ın halifesi Yuşa Aleyhisselam’ın bu tarafa gelmesi bizim için büyük bir şeref. Lakin Yuşa Aleyhisselam, yalnız değildir. Yanında 600 (altıyüz) binden daha fazla askeri var. Bizim bütçemiz onları yedirmeye içirmeye yetmez. Onları onlara yakışır bir şekilde ağırlamalıyız. Onlara tahammül edemeyiz. Azizlerimiz zelil olur. Büyüklerimizin kıymeti kalmaz. Kıtlık olur, geçim ve maişet sıkıntısı çekeriz. Lütfen siz Yuşa Aleyhisselam’ın bu tarafa gelmemesi için dua edin...
Bel’âm bin Bâurâ:
-Allah kerim’dir. Elbette onları yedirir ve içirir. Buyurdu.

Şeytanın İğvası

Şeytan boş durmadı. Kıskançlık tohumları ekti.
Belâm bin Bâurâ’nın içine hased tohumları ekmeye başladı. Şeytan:
-Ey Belâm bin Bâurâ! Halkın sana büyük bir sevgi ve saygısı var. Devlet adamları bile senin ayağına geliyorlar. Bunları kırma. İstekleri doğrultusunda dua et. Eğer Yuşa bu tarafa gelirse, o Peygamberdir ve bütün insanlar O’nun yanına gider. Sizin ise evvelki rağbetiniz kalmaz, diye iğva veriyordu.
Belâm bin Bâurâ, şeytana lanet okudu ve onlara şöyle seslendi:
-“Yuşa Aleyhisselam bir peygamberdir. Peygamberlerin seyr ve hareketi vahy-i ilahi, yani Cenab-ı Allah’ın emri ile olur. Eğer Cenab-ı Allah, Yuşa Aleyhisselam’a bu tarafa gelmesini emretmiş ise o mutlaka gelecektir. Yuşa Aleyhisselam’ın bu tarafa gelmemesi için dua etmek azgınlık ve âsiliktir. İnsanı dinden çıkarır. Yuşa Aleyhisselam büyük bir Peygamberdir. Hepimizin peygamberidir. Ben Yuşa Aleyhisselam’ın şeriatı üzere yaşadığım halde, nasıl olurda ona ve hakka muhalif dua edeyim? Onun bu tarafa gelmesi, sizin sandığınız gibi kıtlık veya yokluğa yol açmaz, bereket ve hayır getirir.
Ey Aziz kavmim. Geliniz bu kötü düşünceleri bırakınız. Yuşa Aleyhisselam’ın emir ve kanunlarına bağlanın. Yuşa Aleyhisselam’ı beddua veya silah ile değil, gül ve çiçeklerle karşılayınız.” Dedi.

Kadın ve Para

Kadın ve para...
Dünyanın en büyük imtihanı kadın ve paradır.
Baş döndüren cazibe ve sarhoş eden çil çil altınlar...
Onların karşısında durmak her kişinin değil, er kişinin işidir.
Onlar, Belâm bin Bâurâ’dan ümitlerini kesip, Belâm bin Bâurâ’nın eşine koştular. Belâm bin Bâurâ’nın dünyada eşi ve benzeri bulunmayan çok güzel bir hanımı vardı. Belâm bin Bâurâ da ona deliler gibi aşıktı. Belâm bin Bâurâ’nın eşinin ayakları önüne servetler ve hazineler döktüler. Ve dediler di;
-“Ey saygı değer hanımefendi. Memleketimizde kocanızdan daha büyük bir alim ve evliya olmadığı gibi sizden de daha iyi ve güzel bir hatun yoktur. Yuşa Aleyhisselam bu tarafa doğru gelmektedir. O peygamberdir, geldiği zaman bütün insanlar O’na giderler. Hocamız Belâm bin Bâurâ’nın izzet ve hürmeti ve sizin de rağbetiniz kalmaz. Toplumdan görmekte olduğunuz saygı sevgi ve ikramın devamı için, mutlaka Hz. Yuşa buraya gelmemelidir. Biz, Belâm bin Bâurâ’ya bunu ifade ettik. Razı olmadılar. Lütfen kocanızın izzeti ve kendi hürmetinizi düşünerek, Hz. Yuşa’nın gelmemesi için, kocanıza beddua ettirin. Duaları müstecâb olduğu şüphesizdir. Eğer beddua ettirirseniz daha bir çok mal, altın, gümüş ve değerli hediyeleri zat-ı muhteremelerine takdim ederiz.” Dediler.
Kadın, getirilen hediyelere baktı, gözleri kamaştı. Razı oldu.
-Tamam dedi. Siz bu işi bitmiş bilin. Ben kocamı muhakkak razı ederim. O, bugün yarın Yuşa Aleyhisselam’ın aleyhinde dua edecektir. Onun duası sizin bildiğiniz gibi makbuldür. Yuşa Aleyhisselam buraya gelemez.
Belâm bin Bâurâ akşamleyin eve geldiğinde, hanımı önüne sandıklar dolusu çil çil altınları, gümüşleri ve diğer kıymetli hediyeleri koydu.
Belâm bin Bâurâ’nın gözleri fal taşı gibi açıldı. Hayretle:
-Nereden?
Hanımı, cilveli bi sesle:
-Nereden olacak... Yuşa Aleyhisselam’dan değil ya, tabii ki, senin kadirşinas kavminden...
Belâm bin Bâurâ:
-Gerçekten benim milletim kıymetimi biliyor. Allah kendilerinden razı olsun. 400 (dörtyüz) yıldır bana bakıyorlar. Bu güne kadar beni krallar gibi yaşattılar. Allah, mallarına bekeret versin, mülklerini daimi kılsın, diye dua etti.
Kadın:
-Mal ve mülklerinin sonu geldi.
-Neden?
-Neden olacak? Yuşa Aleyhisselam 600 (altıyüz) bin kişilik ordusu ile buraya geldiği zaman, bu kavim onları besleyebilir mi? Fakir ve kıt kanaat geçinen bu mümtaz topluluk, Yuşa Aleyhisselam ve ordusunun ağır yükünü kaldırabilir mi? Az değil 600 bin kişi... Dile kolay. Cenab-ı Allah, savaş için Yuşa Aleyhisselam ve ordusunu başka tarafa göndersin. Bizim bu kadirşinas ve temiz milletimiz ile savaş olmazsa olmaz mı? Bunlardan daha günahkar ve azgın nice nice kavimler vardır.
Belâm bin Bâurâ da doğru anlamında başını salladı. Hanımı ağlamaklı bir sesle devam etti:
-“Vallahi eğer sen bu efendi, iyi niyetli ve temiz topluluğun üzerine gelen Hz. Yuşa’ya beddua etmezsen, bu andan itibaren bir saniye bile senin yanında durmam. Başımı alır giderim. Kimse bundan böyle sana saygı göstermez. Herkes sana lanet eder. Böyle bir günde de kavmine faydalıolmazsan ne zaman hangi işe yarayacaksın. İlmini ve marifetini bu gün ortaya koy. İsm-i Azam duasını biliyorum diyorsun. Oku İsm-i Azamı, Yuşa Aleyhisselam’ın buraya gelmemesi için dua et. Yuşa Aleyhisselam’ın helaki için dua et demiyorum. Sadece buraya gelmemesi için dua edeceksin” dedi.
Kadın hüngür hüngür ağlamaya başladı.
Belâm bin Bâurâ eşinin gözyaşlarını sildi.
-Tamam dedi. Dua edeceğim. Yuşa Aleyhisselam buraya gelmesin. Cihad işin başka diyar ve kavimlerin üzerine gitsin.
Belâm bin Bâurâ, hatırın baskısına hediyelerin (altının) sıcaklığına ve hatunun cilvesine daha fazla dayanamadı.

Merkep Dağ Taş ve Ağaçlar Dile Geldi

Belâm bin Bâurâ’nın hakkı gören gözleri kör oldu.
Doğruyu söyleyen dili lâl oldu.
Hakkı ve hakikati ve güzel şeyleri düşünen beyni felç oldu.
Feyz ve nur ile dolu olan kalbi bin anda köreldi.
Bir anda aklı gitti. Cahil bir insan oldu sanki...
Yuşa Aleyhisselam’a beddua etmek için, Salihiyye dağına tırmandı. Merkebine binerek dağa çıkarken gizliden bir ses geldi:
-Ey Belâm bin Bâurâ nereye gidiyorsun? Geri dön. Cenab-ıAllah’ın emri ile gelen Yuşa Aleyhisselam’a beddua etme. Duan dergah-i izzette makbuldür. Ve lakin sonu hayır değildir. Kadının cilvesine, dostların hatırana ve dünya malına aldanarak Yuşa Aleyhisselam’a beddua edecek olursan Şeytan gibi ömür boyu pişman olursun. Dünya ahirette hüsrana ve büyük zararlara uğrarsın.
Belâm bin Bâurâ kendisine nasihat edene bu sese kulak vermedi.
Kulak vermeye de niyeti yoktu.
Dünyanın süsü onun gözlerini büyülemişti.
Başta biraz durdu. Hanımı, hediyeler ve dostlarının hatırını düşününce yoluna devam etti.
Havada uçan kuşlar fesih bir dil ile Belâm bin Bâurâ’ya seslendiler:
-Ey Belâm bin Bâurâ nereye gidiyorsun? Geri dön. Kuşlar ve bütün hayvanlar Yuşa Aleyhisselam’ın bu memleketi şereflendirmesine seviniyor ve O’nu heyecan ile bekliyorlardı. Allahu Teala Hazretlerinden kork... Allah’ın Peygamberine beddua etme. Son pişmanlık fayda vermez.
Belâm bin Bâurâ başına kaldırdı. Kuşlara baktı. Sıra sıra kuşlar ona kanat çırpıyorlardı. “Bu sevdadan vazgeç” diye...
O biraz durakladı. Gökyüzünün mavisini kapatan kuşlara baktı. Biran vazgeçer gibi oldu. Sonra eşini, altınları ve kavmini düşündü. Kendi kendine mırıldandı:
-Vazgeçmek mi? Mümkün değil... Geri dönersem hanıma ve insanlara ne derim sonra? Bir kısım kuşların sözlerine kulak verdim ve döndüm dersem bana gülmezler mi? Deli demezler mi? Bizim değil de kuşların sözlerine mi kulak verdin? Hiç kuşlar konuşur mu? Diye benimle alay etmezler mi? Hayır hayır... Gideyim. Yuşa Aleyhisselam’a beddua edeyim. Sonra tevbe ederim. Cenab-ı Allah gafur ve rahim’dir. O bütün günahları bağışlar.
Merkebini dehledi ve yoluna devam etti. Dağdaki ağaçlar dile geldi:
-Ey Belâm bin Bâurâ nereye gidiyorsun? Geri dön. Senin kendisine buddua etmek isteğin kişi Hz. Yuşa’dır. Allah’ın Peygamberidir. Ona beddua edersen sonun harap olur. Şeytan gibi lanete uğrarsın. Bizler ve bütün varlıklar Yuşa Aleyhisselam’a aşığız. Onun bir an önce gelmesini ve buruları şereflendirmesini bekliyoruz. Yuşa Aleyhisselam’a beddua etmek senin kerem, takva ve ilmine yakışmaz.
Nafile...
Belâm bin Bâurâ, ağaçlara hiç kulak asmadı. Merkebini dövüp yoluna devam etmek istedi. Merkebi asla yerinden hareket etmedi. Belâm bin Bâurâ’nın didinmelri ve uğraşmaları karşısında merkebi dile geldi:
-Ey mel’un, asi ve azgın insan. Cenab-ı Allah’ın emri ile buraya cihada gelen Hz. Yuşa’ya beddua etmeye gitmekten vazgeç. Bütün mahlukat O’nun gelişine sevinirken sen, kötü kalbli eşinin ve azgın kavminin isteğine uyarak, O yüce Peygamberin buraya gelmemesi için dua etmeye gidiyorsun. Akıbetinin şeytan gibi olacağı açıktır. Beni de bu kötü işe ve büyük günaha alet etme. Öldürsen bile bir adım ileri gitmem, dedi. Belâm bin Bâurâ merkebinden indi. Merkebine bir tekme atarak yayan dağa tırmandı. Kendi kendine;
-Hayvanların oyuncağı oldum. Şimdiye kadar ben insanlara vaaz ederken şimdi de eşek beni irşad etmeye çalışıyor, bana nasihat ediyor. Bunu insanlara anlatsam bana gülerler. Hem de katıla katıla gülerler. “İnsanlara değil de merkebe mi kulak verdin” derler.

Ve... Beddua...

Belâm bin Bâurâ, güzel dualar ettiği yere vardı.
Belâm bin Bâurâ, Salihiyye dağında her zaman dua ettiği yere çıktı. Etrafa baktı. Dağ, taş ağaçlar, havada uçan kuşlar, gökte melekler hep ona:
-Ey Belâm! Allah’ın Peygamberine beddua etme. Diyorlardı.
Gözünü dünya bürümüş kadın ve paradan başka bir şey düşünemiyen Belâm bin Bâurâ, Yuşa Aleyhisselam’ın memleketine gelmemesi için dua etti.
Cenab-ı Allah hikmeti üzere duasını kabul etti.
Belâm bin Bâurâ duasını ettiği sırada, Yuşa Aleyhisselam da ordusu ile Konkoçe sahrasına gelmişlerdi. Yuşa Aleyhisselam ordusu ile beraber akşama kadar yol gitti. O gece istirahat etmek için konaklayıp sabah kalktıklarında kendilerini tekrar hareket ettikleri yerde buldular. Bir rivayete göre bu hal tam 40 (kırk) gün devam etti. Yuşa Aleyhisselam:
-Ey bütün sırları ve gizlilikleri bilen Rabbim! Emrine uyarak “Kavm-i Cebbarin” ile savaşmak ve onları yaptıkları zulüm, kötülük ve haksızlıktan vazgeçirmek ve onlara hak dini öğretmek için bu sahraya geldim. Bu kadar zamandır ilerlemek için gayret ediyoruz, fakat bir türlü olduğumuz yerden ileriye gidemiyoruz. Bunun hikmeti ve sebebi nedir?
Cenab-ı Allah vahiy eder:
-Ey Yuşa. O azgın kavm-i cebbarin büyüklerinden, duası dergahımda kabul olunan Belâm bin Bâurâ, senin o diyara gitmemen için dua etti. İşte bundan dolayı, o sahrada ileriye gidemiyorsun diye buyurur. Yuşa Aleyhisselam:
-“Ya Rabbi! O Belâm bin Bâurâ’nın en çok sevdiği ne ise emrine muhalefette bulunduğu için onu al” diye yalvarır.
Böylece biçare Belâm bin Bâurâ’ın duası aleyhine döndü ve Cenab-ı Allah onun en sevdiği imanını aldı.
“Kafirlerin duası kuşkusuz boşunadır” (Er-Rad 13/14 El Mü’min 40/50) hikmetince Belâm bin Bâurâ’dan İsm-i Azam duasının alınması üzerine Müslümanlar, şehre büyük bir aşk ve hayacanla saldırdılar.
Hiçbir okuduğunuzu hemen doğru kabul etmeyeceksiniz. Asrı Saadet 'te Sorulsaydı Doğru Denseydi Doğrudur yanlış denseydi yanlıştır. Doğru yada yanlış diyemem. Rab 'bime havale ederim En Doğrusunu Allah Bilir diyeceksiniz. Yazan söyleyen kim olursa olsun. Çünkü karşınızdaki doğru söylemiş olsa bile sizin anladığınız yanlış olabilir.

Unutmayın insan yaratılana kadar şeytanda büyük abid, alim ki ( Meleklerin Hocalığına Yükselmişti. ) idi.


Kimin ne zaman nerde hata yapacağını anca Allah Bilir. Kula düşen tedbir alıp tevekkül etmektir. Bizlerin tedbiri ise budur Asrı Saadet 'te Doğru kabul Edilirse Doğru Yoksa yanlıştır doğru yada yanlış kabul edemem Allah Bilir demektir
 

zümrüt

Uzman Onbaşı

Hiçbir okuduğunuzu hemen doğru kabul etmeyeceksiniz. Asrı Saadet 'te Sorulsaydı Doğru Denseydi Doğrudur yanlış denseydi yanlıştır. Doğru yada yanlış diyemem. Rab 'bime havale ederim En Doğrusunu Allah Bilir diyeceksiniz. Yazan söyleyen kim olursa olsun. Çünkü karşınızdaki doğru söylemiş olsa bile sizin anladığınız yanlış olabilir.

Unutmayın insan yaratılana kadar şeytanda büyük abid, alim ki ( Meleklerin Hocalığına Yükselmişti. ) idi.


Kimin ne zaman nerde hata yapacağını anca Allah Bilir. Kula düşen tedbir alıp tevekkül etmektir. Bizlerin tedbiri ise budur Asrı Saadet 'te Doğru kabul Edilirse Doğru Yoksa yanlıştır doğru yada yanlış kabul edemem Allah Bilir demektir
:9::9::9::9:rabbim razı olsun
 

hanne

Uzman Çavuş
Hiçbir okuduğunuzu hemen doğru kabul etmeyeceksiniz. Asrı Saadet 'te Sorulsaydı Doğru Denseydi Doğrudur yanlış denseydi yanlıştır. Doğru yada yanlış diyemem. Rab 'bime havale ederim En Doğrusunu Allah Bilir diyeceksiniz. Yazan söyleyen kim olursa olsun. Çünkü karşınızdaki doğru söylemiş olsa bile sizin anladığınız yanlış olabilir.

Unutmayın insan yaratılana kadar şeytanda büyük abid, alim ki ( Meleklerin Hocalığına Yükselmişti. ) idi.

Kimin ne zaman nerde hata yapacağını anca Allah Bilir. Kula düşen tedbir alıp tevekkül etmektir. Bizlerin tedbiri ise budur Asrı Saadet 'te Doğru kabul Edilirse Doğru Yoksa yanlıştır doğru yada yanlış kabul edemem Allah Bilir demektir


maşAllah .Allah razı olsun ...
 

hanne

Uzman Çavuş
Hiçbir okuduğunuzu hemen doğru kabul etmeyeceksiniz. Asrı Saadet 'te Sorulsaydı Doğru Denseydi Doğrudur yanlış denseydi yanlıştır. Doğru yada yanlış diyemem. Rab 'bime havale ederim En Doğrusunu Allah Bilir diyeceksiniz. Yazan söyleyen kim olursa olsun. Çünkü karşınızdaki doğru söylemiş olsa bile sizin anladığınız yanlış olabilir.

Unutmayın insan yaratılana kadar şeytanda büyük abid, alim ki ( Meleklerin Hocalığına Yükselmişti. ) idi.

Kimin ne zaman nerde hata yapacağını anca Allah Bilir. Kula düşen tedbir alıp tevekkül etmektir. Bizlerin tedbiri ise budur Asrı Saadet 'te Doğru kabul Edilirse Doğru Yoksa yanlıştır doğru yada yanlış kabul edemem Allah Bilir demektir


maşAllah .Allah razı olsun ...
 

hanne

Uzman Çavuş
Hiçbir okuduğunuzu hemen doğru kabul etmeyeceksiniz. Asrı Saadet 'te Sorulsaydı Doğru Denseydi Doğrudur yanlış denseydi yanlıştır. Doğru yada yanlış diyemem. Rab 'bime havale ederim En Doğrusunu Allah Bilir diyeceksiniz. Yazan söyleyen kim olursa olsun. Çünkü karşınızdaki doğru söylemiş olsa bile sizin anladığınız yanlış olabilir.

Unutmayın insan yaratılana kadar şeytanda büyük abid, alim ki ( Meleklerin Hocalığına Yükselmişti. ) idi.

Kimin ne zaman nerde hata yapacağını anca Allah Bilir. Kula düşen tedbir alıp tevekkül etmektir. Bizlerin tedbiri ise budur Asrı Saadet 'te Doğru kabul Edilirse Doğru Yoksa yanlıştır doğru yada yanlış kabul edemem Allah Bilir demektir
 

hanne

Uzman Çavuş
Hiçbir okuduğunuzu hemen doğru kabul etmeyeceksiniz. Asrı Saadet 'te Sorulsaydı Doğru Denseydi Doğrudur yanlış denseydi yanlıştır. Doğru yada yanlış diyemem. Rab 'bime havale ederim En Doğrusunu Allah Bilir diyeceksiniz. Yazan söyleyen kim olursa olsun. Çünkü karşınızdaki doğru söylemiş olsa bile sizin anladığınız yanlış olabilir.

Unutmayın insan yaratılana kadar şeytanda büyük abid, alim ki ( Meleklerin Hocalığına Yükselmişti. ) idi.

Kimin ne zaman nerde hata yapacağını anca Allah Bilir. Kula düşen tedbir alıp tevekkül etmektir. Bizlerin tedbiri ise budur Asrı Saadet 'te Doğru kabul Edilirse Doğru Yoksa yanlıştır doğru yada yanlış kabul edemem Allah Bilir demektir
_________________
 
Hiçbir okuduğunuzu hemen doğru kabul etmeyeceksiniz. Asrı Saadet 'te Sorulsaydı Doğru Denseydi Doğrudur yanlış denseydi yanlıştır. Doğru yada yanlış diyemem. Rab 'bime havale ederim En Doğrusunu Allah Bilir diyeceksiniz. Yazan söyleyen kim olursa olsun. Çünkü karşınızdaki doğru söylemiş olsa bile sizin anladığınız yanlış olabilir.

Unutmayın insan yaratılana kadar şeytanda büyük abid, alim ki ( Meleklerin Hocalığına Yükselmişti. ) idi.

Kimin ne zaman nerde hata yapacağını anca Allah Bilir. Kula düşen tedbir alıp tevekkül etmektir. Bizlerin tedbiri ise budur Asrı Saadet 'te Doğru kabul Edilirse Doğru Yoksa yanlıştır doğru yada yanlış kabul edemem Allah Bilir demektir Ulvi Hoca
 
Üst Alt